
-
Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi
- +90 312 595 6000
- http://www.medicine.ankara.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
YRD. DOÇ. DR. AYCAN FAHRİ ERKAN
Üniversite: Ufuk Üniversitesi
Bölüm: Tıp Fakültesi

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Troponin (TR)
2. ST segmenti (TR)
3. ST segment depresyonu (TR)
4. Oksidatif stres (TR)
5. Miyokardial reperfüzyon (TR)
6. Malond (TR)
7. Oksidatif stres (TR)
8. Malondialdehit (TR)
9. Ekokardiyografi-doppler (TR)
10. Diastol (TR)
11. Yağ asidi bağlayıcı protein (TR)
12. Koroner hastalık (TR)
13. Koroner arterioskleroz (TR)
14. Göğüs ağrısı (TR)
15. Gensini Sk (TR)
16. Oksidatif stres (TR)
17. Malondialdehit (TR)
18. Koroner hastalık (TR)
19. Koroner anjiyografi (TR)
20. Endotelyum (TR)
21. Aterosklero (TR)
22. Angina pectoris (EN)
23. Coronary disease (EN)
24. Malondialdehyde (EN)
25. Myocardial reperfusion (EN)
26. Oxidative stress (EN)
27. (EN)
28. Diastole (EN)
29. Echocardiography-doppler (EN)
30. Malondialdehyde (EN)
31. Oxidative stress (EN)
32. Emergency service-hospital (EN)
33. Emergency medical services (EN)
34. Angina pectoris (EN)
35. Gensini score (EN)
36. Chest p (EN)
37. Atherosclerosis (EN)
38. Endothelium (EN)
39. Coronary angiography (EN)
40. Coronary disease (EN)
41. Malondialdehyde (EN)
42. Oxidati (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Amaç: Aterosklerotik süreç yavaş ve sinsice ilerler, plağın rüptüre olması ile gelişen AKS ile sonuçlanır. Kardiyak nekroz belirteçleri ancak geri dönüşümsüz hücre hasarı ortaya çıktıktan sonra dolaşıma salınmaktadır. Temel hedefimiz aterosklerotik plak gelişimini mümkünse en baştan engellemek, bu olmazsa mevcut plakları stabilize ederek kardiyovasküler olayları önlemektir. Bu çalışmada amacımız AKS sırasında oksidatif stresin olası rolünü tartışmaktır. Yöntem: Acil servise göğüs ağrısı ile müracat eden kardiyak nekroz belirteçleri pozitif olup AKS tanısı alan 49, kontrol grubu olarak hiçbir kardiyak bulgusu olmayan 21 erişkin çalışmaya dahil edildi.Veri toplama formuna tüm değerleri kaydedilerek 2 tüp kan alınıp santrifüjü takiben çalışılacak tarihe kadar -80 derecede saklandı. Müracat anında ölçülen CK-MB, Troponin-T, MPV, Gensini Skoru değerleri ile, çalışılan serum örneklerinden elde edilen AOPP, MDA değerleri arasındaki korelasyon incelendi. Sonuçlar: Çalışma grubunda ölçülen AOPP ve MDA değerleri kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek bulundu. Tartışma: Oksidatif stresin birçok kalp hastalığının oluşum ve ilerlemesi sürecindeki önemi çalışmalarla ortaya konmuştur. Oksidatif stresin bu hastalıkların patofizyolojisindeki öneminin bilinmesi, hastalığın oluşmadan önce hücresel düzeyde tanınmasına veya antioksidan yaklaşımların klinik uygulamada yer almasına imkan verebilir.
Amaç Reaktif oksijen türevlerinin artmış üretimi ve/veya azalmış antioksidan kapasite ile karakterize olan oksidatif stres, son yıllarda artan kanıtlar ışığında ateroskleroz, kardiyovasküler hastalıklar, hipertansiyon, diyabetes mellitus, yaşlanma, demans, son-dönem böbrek yetersizliği gibi pek çok hastalık durumu ile ilişkilendirilmiştir. Diyastolik disfonksiyon ise kalp yetersizliği semptom ve bulguları gelişmeden çok önce saptanabilen ve erken tanı ile hastalığın ilerlemesinin durdurulup veya yavaşlatılabildiği bir durumdur. Çalışmamızda diyastolik disfonksiyonu olduğu saptanan hastalarda diyastolik disfonksiyon ile oksidatif stres parametlerinden AOPP ve MDA ilişkisini araştırmayı amaçladık. Yöntem Çalışmaya transtorasik ekokardiyografi ile diyastolik disfonksiyonu olduğu dokümante edilen 21 hasta ve diyastolik disfonksiyonu bulunmayan 21 kontrol dahil edildi. Tüm grubun demografik özellikleri kaydedildi, açlık kan şekeri (AKŞ), açlık lipid profili, ürik asit düzeyleri, hs CRP, albümin/kreatinin oranı, Tüm çalışma grubunun transmitral PW ile E ve A dalga hızları, E/A oranı, izovolümetrik gevşeme zamanı, E dalgası deselerasyon zamanı ölçümleri yapıldı. Doku doppleri ile E’ ve A’ hızları, E’/A’ oranları, E/E’ oranları hesaplandı. Tüm hastaların venöz kan örneklerinden AOPP ve MDA düzeyleri çalışıldı. Her iki grupta da hipertansiyonu bulunan hastalar belirlendi. Ayrıca diyastolik disfonksiyonu bulunan hastalar evre 1 ve evre 2 olarak sınıflandırıldı. Bulgular Kontrol grubunun yaş ortalaması 49 ± 8.84 iken, vaka grubunda ortalama yaş 39.7 ± 8.37 idi (p = 0.003). Her iki grup arasında cinsiyet açısından anlamlı fark saptanmadı. Aynı şekilde diyabetes mellitus, hiperlipidemi, sigara içiciliği açısından anlamlı fark saptanmadı. Diyastolik disfonksiyon grubunda AOPP düzeyi, kontrol grubuna göre anlamlı olarak daha yüksek saptandı (88,2 ± 32,6 vs. 171,8 ± 86,2, p < 0.001). Bununla birlikte MDA düzeyleri arasında anlamlı fark izlenmedi (8,3 ± 1,7 vs. 9,1 ± 2,1, p= 0.2). Evre 1 ve 2 diyastolik disfonksiyonu olanlar arasında AOPP ve MDA açısından anlamlı fark izlenmedi (p=0.87). Hasta grubunda E/A ve E'/A' oranları anlamlı olarak daha düşük saptandı ve E'/A' ile AOPP arasında anlamlı olmayan ters yönde korelasyon izlendi. Hasta grubunda E' dalga hızı küçüldükçe AOPP'de artış yönünde bir eğilim olduğu ve E' ile MDA arasında ters yönde korelasyon olduğu izlendi. E' dalga hızı yönünden evre 1 ve evre 2 diyastolik disfonksiyonu olan hastalar arasında anlamlı fark izlendi. E/E' oranı ile AOPP ve MDA arasında anlamlı korelasyon izlenmedi. Hipertansif hasta sayısı kontrol grubunda anlamlı olarak daha fazla izlendi ancak HT varlığına göre hasta ve kontrol grupları arasında AOPP ve MDA değerleri karşılaştırıldığında anlamlı fark izlenmezken Hs CRP açısından anlamlı fark izlendi. Hasta grubunda kontrol grubu ile karşılaştırıldığında anlamlı olarak daha yüksek AKŞ, HDL-dışı kolesterol düzeyi (toplam kolesterol, LDL ve trigliserid), ürik asit ve Hs CRP değerleri olduğu görüldü. Sonuç Pek çok kardiyovasküler ve metabolik hastalık ile ilişkisi olduğu gösterilen oksidatif stres, diyastolik disfonksiyon ile ilişkili olabilir. Açlık kan şekeri, HDL-dışı kolesterol, ürik asit, ve Hs CRP değerleri yüksek olan hastalar oksidatif stres ve diyastolik disfonksiyon açısından daha fazla risk altındadır. Oksidatif stres durumunda, diyastolik disfonksiyon oksidatif stres parametreleri normal olan bireylere kıyasla çok daha erken yaşlarda ortaya çıkmaktadır. Oksidatif stres ile ilişkisi olduğu gösterilen hastalıklara sahip olan hastalarda yeni oksidatif stres parametrelerinden AOPP ve MDA değerlerinin ölçülmesi ve yüksek olduğu saptanan hastalarda transtorasik ekokardiyografide özellikle doku Doppler görüntüleme ile diyastolik fonksiyonların değerlendirilmesi, diyastolik kalp yetersizliği semptom ve bulguları gelişmeden çok önce erken tanı ve tedavi imkanı sağlayabilir.
Acil servise göğüs ağrısı ile başvuran hastalarda kalp tipi yağ asiti bağlayıcı protein düzeyleri ile gensini skoru arasındaki ilişki The relationship between heart type fatty acid binding protein levels and gensini score in the patients apply to the emergency service because of angina pectoris
Amaç: Aterosklerotik süreç yavaş ve sinsice ilerler, plağın rüptüre olması ile gelişen AKS ile sonuçlanır. AKS’da kardiyak nekroz belirteçleri ancak geri dönüşümsüz hücre hasarı ortaya çıktıktan sonra dolaşıma salınmaktadır. Kardiyak nekroz belirteçlerinden H-FABP doku hasarına yanıt olarak miyokarddan hızla salınan 14?15 Kd ağırlıgında düşük molekül ağırlıklı sitozolik proteinlerdir. Bu çalışmada amacımız H-FABP ile Gensini skoru ile hesaplanan KAH ciddiyetinin ilişkisini araştırmak Yöntem: Bu çalışma 05.12.2008 ile 24.02.2011 tarihleri arasında Ufuk Üniversitesi Dr Rıdvan Ege Hastanesi acil servisinden, koroner yoğun bakımına AKS tanısı ile tedavi amaçlı yatırılan 735 hastanın hastane dosyaları retrospektif incelenerek planlandı. Kardiyak nekroz belirteçleri pozitif olan 50 AKS’lu hasta koroner anjiografi sonrası hesaplanan Gensini skorlarına göre KAH ciddiyetlerine göre yüksek KAH ciddiyeti (n=34) ve düşük KAH ciddiyeti (n=16) olmak üzere 2 ayrı gruba ayrıldı. H-FABP değerlerinin ölçümü için üretici firma tarafından (Rennesens GmbH Berlin, Almanya) CardioDetect Med adı verilen hasta başı testi kullanılmıştır. Yine aynı üretici firmanın Cardiodetect Quant (Rennesens GmbH Berlin, Almanya) cihazı H-FABP konsantrasyonlarının kantitatif olarak (7ng/dl -100ng/dl) ölçümü sağlanmıştır. Bu çalışmada elde edilen veriler PASW istatistik paket programı yardımı ile değerlendirilmiştir Sonuçlar: Yüksek KAH ciddiyetine sahip olan hasta grubunda (Grup 2), düşük KAH ciddiyetine sahip olan hasta grubuna (Grup 1) göre serum H-FABP değerleri açısından istatiksel olarak anlamlı düzeyde fark bulundu (p<0,05). Bununla birlikte kardiyak nekroz belirteçlerinin pozitif olduğu tüm hastalarda Gensini skoru ile serum H-FABP değerleri arasında anlamlı korelasyon olduğu görüldü (r:0,925 p<0,001). Tartışma: Çalışmamızdan elde edilen sonuçlara göre H-FABP ile KAH ciddiyeti arasında bir ilişki olduğu gösterilmiş ve H-FABP'ın kardiyak hasarın erken döneminde bile KAH'ın ciddiyeti açısından bilgi verebileceğini ortaya konmaktadır. AKS hastalarında KAH ciddiyetinin öngörülmesine yönelik daha geniş kapsamlı, prospektif çalışmalar gerekmektedir.
Koroner arter hastalarında, oksidatif stres ve koroner anjiyografi parametrelerinin korelasyonu
Koroner arter hastalığı (KAH); bir veya birden fazla koroner arterde, aterosklerotik tıkayıcı lezyon nedeni ile, koroner kan akımının miyokardın artan oksijen ihtiyacını karşılayamaması ve bu lezyona bağlı oluşabilecek (iskemi, nekroz, vs.) komplikasyonların tümüdür. Ateroskleroz, KAH etyopatogenezinde çok önemli bir yer tutmaktadır. Aterosklerozun başlangıç basamağında; damar duvarında hasar ve bunun sonucunda oluşan endotel disfonksiyonu vardır. Endotel disfonksiyonu; okside LDL, sigara ve çevresel nedenlere bağlı oluşan serbest radikaller, hipertansiyon, diyabet, genetik değisiklikler gibi çesitli uyaranlara verilen yanıtla oluşabilir. Endotel disfonksiyonun tanımlanması için bir çok belirteç kullanılmıştır. Bunlardan bir tanesi de koroner kan akımındaki yavaşlamadır. İlk kez 1972 yılında Tambe ve ark. tarafından anjiyografik bir bulgu olarak; koroner arterlerinde stenoz olmayan normal koroner arterlere sahip bir hastada tanımlanmıştır. 1996 yılında Gibson ve ark tarafından da TIMI kare sayısı (TKS) yöntemi tanımlanarak, koroner kan akımının objektif ve kantitatif olarak belirlenmesi sağlanmıştır. Koroner ateroskleroz ve başlangıç basamağındaki endotel disfonksiyonu patogenezinde, antioksidan savunma ile reaktif oksijen türleri (ROT) üretimi arasındaki dengenin bozulmasından dolayı ortaya çıkan oksidatif stres hayati bir rol oynamaktadır. Bu veriler ışığında çalışmamıza koroner anjiyografi endikasyonu almış 84 hastayı dahil ettik. Koroner arter hastalığı varlığı ve yokluğunu göz önüne alarak; hastaları kontrol (n:29) ve hasta (n:55) grupları şeklinde sınıflandırdık. Çalışmamızın ana paremetresi olarak endotelyal disfonksiyonun bir belirteci olarak kabul edilen TKS ile, oksidatif stresin yeni parametrelerinden olan AOPP ve MDA düzeyleri arasındaki ilişkiyi araştırdık. TKS yöntemi dahilinde her bir koroner arter için TKS, düzeltilmiş TKS ve averaj TKS değerlerini hesapladık. Bunları AOPP ve MDA değerleri ile ayrı ayrı karşılaştırdık. Çalışmamıza dahil ettiğimiz hastaları, kontrol ve hasta grubu olarak sınıflamadan yaptığımız istatistiksel analizlerde TKS ile AOPP ve MDA arasında istatistiksel olarak anlamlı olmasa da pozitif korelasyon gözledik. KAH varlığında TKS değerlerinin arttığı, hatta bu artışa göre hastalığın şiddetinde ve mortalitesinde farklılıklar gösterdiği bilinen bir bilgi olduğundan, analizimizi kontrol ve hasta gruplarında ayrı olarak tekrar yaptık. Kontrol ve hasta gruplarında; özellikle kontrol grubunda daha belirgin olan, istatistiksel olarak anlam içermeyen pozitif korelasyon gözledik. Elde ettiğimiz bu sonuçlarla; oksidatif stres ile koroner kan akım hızı arasında bir ilişki olduğunu göstermiş olduk. İstatistiksel olarak anlamlı sonuç elde edemememizin en önemli nedeni ise hasta sayımızın az olması idi. Bu çalışma daha geniş bir örneklem ile yapıldığında; hesaplanması basit, ucuz ve kesin sonuçları olan bir yöntem olan TKS’nin; koroner ateroskleroz ve diğer koroner patolojilerin (ektazi, transplant rejeksiyonu, KAH mortalitesi, PKG sonrası mortalite) erken teşhisinde kullanımının yanı sıra, hastaların maruz kaldığı oksidatif stresi belirlemede de etkili olacağını düşünüyoruz. Çalışmamızın alt verileri olarak değerlendirdiğimiz ve daha önce literatürde de örneklerine rastladığımız diğer bulgularımız ise; koroner arter hastalığı derecesi ile oksidatif stres parametrelerinin ilişkisi idi. Koroner arter hastalığı ciddiyetini belirlemek için Gensini ve SYNTAX skorlarını MDA ile karşılaştırdığımızda; özellikle MDA ile SYNTAX skoru arasında istatistiksel olarak anlamlı (p=0.001) bir ilişki bulduk. Gensini ile MDA arasında ise istatistiksel olarak anlamlı olmayan bir pozitif korelasyon gözledik. Aynı şekilde Gensini ve SYNTAX skorlarını MDA ile karşılaştırdığımızda da istatistiksel olarak anlamlı olmayan pozitif korelasyon tespit ettik. Bu sonuçlar literatürde bulunan bilgilerle benzer doğrultudaydı. İstatistiksel anlamlılık olmamasının en önemli nedeni ise hasta sayımızın azlığıydı. Çalışmamızın sonuçlarını da dikkate aldığımızda, literatürdeki AOPP ve MDA ile ilgili çalışmalarda bir nokta dikkatimizi çekti. Özellikle AOPP ve MDA değerleri, sağlıklı bireylerle KAH olan bireyler arasında anlamlı derecede farklılık gösterirken; KAH’nın farklı türleri arasında bakıldığında (SAP, USAP, MI) bu anlamlı fark izlenmemekteydi. Yani AOPP ve MDA, daha geniş ölçekli çalışmaların yapılması halinde, KAH’ın erken teşhis belirteçleri olarak kullanılabilir; ancak mevcut veriler ışığında, hastalığın klinik prezentasyonu ve seyri hakkında bilgi verme gücünün yeterli olmadığı düşüncesindeyiz.
YRD. DOÇ. DR. AYCAN FAHRİ ERKAN İLE İLGİLİ SAYFALAR VE DÖKÜMANLAR
YRD. DOÇ. DR. AYCAN FAHRİ ERKAN İLE İLGİLİ BİLGİLER, ÖZGEÇMİŞ VE MAKELELER
1
ÖZGEÇMİŞ
1. Adı Soyadı: Aycan Fahri Erkan
2. Doğum Tarihi: 1974
3. Unvanı: Yardımcı Doçent Doktor ve Bilim Doktoru (PhD) (Kardiyoloji'de Yrd. Doçent, Tıbbi
Biyokimya alanında PhD)
4. Öğrenim Durumu:
Derece Alan Üniversite Yıl
Lisans Tıp Ankara Üniversitesi 1996
Y. Lisans Tıp Ankara Üniversitesi 1998
Uzmanlık Kardiyoloji Gazi Üniversitesi 2004
Doktora
(PhD)
Tıbbi Biyokimya Gazi Üniversitesi 2011
5. Akademik Unvanlar:
Yardımcı Doçentlik Tarihi : 2007 (Kardiyoloji A.D.)
Doçentlik Tarihi : –
Profesörlük Tarihi : –
6. Yönetilen Yüksek Lisans ve Doktora Tezleri
6.1. Yüksek Lisans Tezleri: –
6.2. Doktora Tezleri :
1) Acil Servise Göğüs Ağrısıyla Başvuran Hastalarda Kalp Tipi Yağ Asiti Bağlayıcı Protein
Düzeyleri ile Gensini Skoru Arasındaki İlişki, Dr. Togay EVRİN, T.C. Ufuk Üniversitesi Tıp
Fakültesi Acil Tıp


Yorum yaz