
-
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
- +90 232 412 3100
- http://www.hastane.deu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
PROF. DR. YEŞİM ÖZTÜRK
Üniversite: Dokuz Eylül Üniversitesi
Bölüm: Tıp Fakültesi

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Çocuk (TR)
2. Hastaneler (TR)
3. Beslenme durumu (TR)
4. Beslenme bozuklukları (TR)
5. Antropometrik parametreler (TR)
6. Çocuk (TR)
7. Sedasyon (TR)
8. Komplikasyonlar (TR)
9. Gastrointestinal sistem (TR)
10. Endoskopi (TR)
11. Anestezi (TR)
12. İlaçlara direnç (TR)
13. Çocuk (TR)
14. Tedavi (TR)
15. Melezleme (TR)
16. Helicobacter pylori (TR)
17. Helicobacter enfeksiyonları (TR)
18. (TR)
19. Antropometric parameters (EN)
20. Nutrition disorders (EN)
21. Nutritional status (EN)
22. Hospitals (EN)
23. Child (EN)
24. Anesthesia (EN)
25. Endoscopy (EN)
26. Gastrointestinal system (EN)
27. Complications (EN)
28. Sedation (EN)
29. Child (EN)
30. Clarithromycin (EN)
31. FISH (EN)
32. Helicobacter infections (EN)
33. Helicobacter pylori (EN)
34. Hybridization (EN)
35. Treatment (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Çocuklarda hastaneye yatışın nütrisyonel durum üzerine etkisi
Amaç: Malnütrisyon birçok organ sistemlerini etkileyen özellikle bağışıklık sistemini baskılayan bir durumdur. Çocukluk çağında malnütrisyon ölümlerin %50’den fazlasından sorumlu tutulmaktadır. Hastaneye yatacak kadar hasta çocuklarda malnütrisyon çok daha ciddi bir durum olup yatış süresi, morbidite, mortalite, hayat kalitesi ve maliyeti olumsuz yönde etkilemektedir. Diğer taraftan hastanede yatışın da hastanın nütrisyonel durumu üzerine olumsuz etkileri olduğu bildirilmektedir. Bu konuda çocukluk çağında literatürdeki veriler sınırlıdır. Bu çalışmada hastaneye yatırılan çocukların başvuru sırasında nütrisyonel durumu ve hastanede kalışın nütrisyonel durum üzerine etkilerinin araştırılması, ayrıca nütrisyonel durumun tanı ve hastanede kalış süresi ile ilişkisinin araştırılması amaçlanmıştır. Gereç ve Yöntem: Çalışmaya Mayıs-Ağustos 2009 tarihleri arasında Dokuz Eylül Tıp Fakültesi Hastanesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları servisinde yatırılarak izlenen 1 ay?18 yaş arası 301 çocuk alındı. Olguların hastaneye yatış ve çıkışları sırasında vücut ağırlığı, boyu, orta kol çevresi, triseps deri kıvrım kalınlığı ölçüldü. Hastaların yaşı, cinsiyeti, tanı ve yatış süreleri kaydedildi. Olguların hastaneye yatış ve çıkış sırasında bakılan nütrisyonel antropometrik verileri karşılaştırıldı. Bulgular: Üç yüz bir olgunun 146’sı (%48,5) kız idi. Yaş ortalaması 6,2±5,3 yıl idi. Yatış süresi ortalama 7,6±7,4 gün idi. Olguların % 32,5’i enfeksiyon, %20,2’si nörolojik hastalık, %11’i konjenital kalp hastalığı, %10,6’sı malignite, %7,3’ü genitoüriner sistem hastalığı, %4,3’ü kollajen doku hastalıkları, %4,3’ü gastrointestinal sistem hastalıkları, %3,3’ü malignite dışı hematolojik hastalık, %3’ü kronik solunum sistemi hastalıkları, %1,3’ü endokrin sistem hastalıkları, %2’si ise diğer tanılar nedeniyle hastanede yatmakta idi. Olguların %30,2’sinde yatış sırasında akut malnütrisyon saptandı. Akut malnütrisyonun en yüksek olduğu yaş grupları 1-24 ay (%32.6) ve 10-18 yaş (%38.9) idi. Konjenital kalp hastalıklarında, malignensi ve nörolojik hastalıklarda malnütrisyon oranları sırasıyla %42,4, %34,3, %32,7 bulundu. Hastaneden çıkış sırasında ise yatan tüm çocukların %28,2’si akut malnütrisyonlu idi. Taburculuk sırasında malnütrisyon sıklığında değişiklik yoktu (p>0.05). Yatış sırasında akut malnütrisyonlu çocukların taburcu olurken boya göre vücut ağırlıklarının belirgin olarak düzeldiği gözlendi (p<0.05). Hastanede yatış süresince 1-24 ay ve 2-6 yaş malnütrisyonlu çocuk hastalarda boya göre vücut ağırlığında artış, 10-18 yaş grubunda ise azalma gözlendi (p<0.05). Enfeksiyon ve nörolojik hastalığı olan çocuklarda taburcu olurken boya göre ağırlıkta iyileşme gözlendi (p<0,05). Yatış sırasında malnütrisyonlu olguların %73,6'sı hafif malnütrisyon sınıfındaydı ve taburcu olurken boya göre vücut ağırlıklarında iyileşme saptandı (p<0,05). Sonuç: Hastanemiz çocuk servisinde yatan olgularda yatış sırasında nütrisyonel risk %30,2'dir. Olgularda hastaneye yatış genel olarak malnütrisyon sıklığında artışa neden olmamaktadır. Malnütrisyonu olmayan 1ay-10 yaş arası çocuklarda nütrisyonel durum etkilenmemekte ancak adölesan dönemdeki olgularda nütrisyonel durumda olumsuz etkilenme dikkati çekmektedir. Malnütrisyonun en sık görüldüğü konjenital kalp hastalıkları grubunda hastaneye yatışın nütrisyonel durum üzerine olumlu etkisi olmadığı, nörolojik hastalıklar ve enfeksiyon gruplarında ise olumlu etkisi olduğu gözlenmiştir. Çocuklarda hastaneye yatış, genel olarak çocuğun nütrisyonel durumunu kötü yönde etkilemese de morbidite ve mortalitenin en önemli sebebi olan yüksek malnütrisyon sıklığını azaltmamaktadır. Bu konuda sağlık çalışanlarının farkındalığının arttırılması ve hastanede malnütrisyonun etkin tedavisinin sağlanması için yeni stratejilerin geliştirilmesine ihtiyaç vardır.
Çocuklarda gastrointestinal endoskopide sedasyon uygulamaları ve sonuçları sonuçları
AMAÇ: Bu çalışmada gastrointestinal sistem (GİS) endoskopisi yapılan çocuk olgulara, sedasyon anestezisi uygulama sıklığı, kullanılan ilaçlar, işleme ve sedasyon anestezisine bağlı komplikasyonlar ve bu komplikasyonların işleme olan etkileri araştırılmıştır. HASTALAR VE YÖNTEM: Haziran 2006-Temmuz 2011 tarihleri arasında bölümümüzde GİS endoskopisi yapılan, yaşları 1ay-18yıl arasında değişen olgular çalışmaya alınmıştır. Retrospektif olarak hastaların dosyaları ve anestezi arşiv kayıtları incelenerek, yaş ve cinsiyetleri, GİS endoskopik girişim endikasyonları, eşlik eden hastalık varlığı, olgunun girişim öncesi Amerikan Anesteziyoloji Birliği (ASA) skoru değerlendirmesi, endoskopik bulgular, biyopsi bulguları, sedasyon anestezisinde kullanılan ilaçlar, anestezi ile ilişkili ve ilişkili olmayan komplikasyonlar ve işlemin tamamlanıp tamamlanamadığı belirlenmiştir. BULGULAR: Beş yüz yetmiş beş olguya 703 gastrointestinal sistem endoskopik girişim uygulanmıştı. Olguların yaşı ortalama 10.3±4.6 yıl ve 291’i (%50.6) kız, 284’ü (%49.4) erkek idi. İşlemlerin 519’unun (%73.8) üst GİS endoskopisi, 108’inin (%15.4) alt GİS endoskopisi, 49’unun (%7) alt ve üst GİS endoskopisinin birlikte olduğu, 17’sinde (%2.4) PEG açıldığı/değiştirildiği, 7’sinde (%1) rektosigmoidoskopi, birinde (%0.1) kolonoskopi ve çift balon enteroskopi, ve 2’sinde de (%0.3) çift balon enteroskopi yapıldığı görüldü. GİS endoskopik işlemlerin 2 %95.1’inde hastalarımızın ASA skoru I ve II idi. 35 (%5) işlem tedavi amacı ile yapılırken geri kalan işlemler tanı amaçlı yapılmıştı. 325 işlem (%46.2) karın ağrısı nedeniyle yapılırken, 116 (%16.5) işlem GİS kanaması, 111 işlem (%15.8) çölyak şüphesi, 50 işlem (%7.1) özofagus varis kontrolü, 39 işlem (%5.5) kronik ve/veya kanlı ishal, 23 işlem inflamatuvar bağırsak hastalığı şüphesi, 17 işlem (%2.4) PEG açılma veya değiştirilmesi ve 22 işlem de (%3.1) diğer nedenlerle yapılmıştır. Toplam 703 işlemin 6’sına sedasyon uygulanmadan GİS endoskopisi yapılırken geri kalan işlemlerin ikisi dışında tümüne anestezist tarafından intravenöz sedasyon uygulanmıştır (%98.9). Olgulara en sık propofol bazlı sedasyon verilmiştir. En sık kullanılan kombinasyonlar %83.2 işlemde propofol-midazolam-fentanil, %13.8 işlemde ise propofol-midazolamdır. 17 (%2.4) işlem tamamlanamazken geri kalan tüm (n=686; %97.6) işlemler uygun şekilde tamamlanmıştır. Biri perforasyon ve ikisi kanama olmak üzere 3 (%0.4) işlemde işleme bağlı komplikasyon gelişmiştir. 24 (%3.4) işlemde ise sedasyon anestezisine bağlı komplikasyon görülmüştür. Bunların 11’inde (%1.6) hipoksi, 4’ünde (%0.6) bulantı/kusma, 1’inde (%0.1) döküntü, 8’inde (%1.1) enjeksiyon ağrısı saptanmıştır. Tüm komplikasyonlar göz önüne alındığında ASA skoru yükseldikçe komplikasyon sıklığının arttığı görülmüştür (p<0.05; r=0.136). SONUÇ: Hastanemizde çocuk olgularda GİS endoskopik girişimleri %98.9 oranında ameliyathane dışında anestezist eşliğinde sedasyon anestezi ile gerçekleştirilmiştir. En sık propofol bazlı intravenöz sedasyon uygulandığı, anestezi (%3.4) ve işlem (%0.4) komplikasyonu oranlarının düşük olduğu, literatüre benzer olarak, ASA skoru yükseldikçe komplikasyon görülme sıklığının arttığı belirlenmiştir. Sonuç olarak ameliyathane dışında anestezist desteği ile sedasyon anestezisi uygulaması çocuklarda GİS endoskopik girişimlerinin güvenle ve uygun şekilde yapılmasına olanak sağlamaktadır. Anahtar kelimeler: Çocuk, endoskopi, anestezi, sedasyon, komplikasyon
AMAÇ: Bu çalışmada çocuklarda Helicobacter pylori (H. pylori) eradikasyonunda klasik ve ardışık tedavinin etkinliğinin karşılaştırılması ve primer klaritromisin direnç oranının belirlenerek birinci basamak eradikasyon tedavisinde daha etkin antibiyotik kullanımına olanak sağlanması amaçlanmıştır. HASTALAR VE YÖNTEM: Çalışmaya 1 Nisan 2008 – 1 Ekim 2010 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Çocuk Gastroenteroloji, Beslenme ve Metabolizma Ünitesi’nde çeşitli endikasyonlarla üst gastrointestinal sistem endoskopisi yapılan ve hızlı üreaz testi ile ve/veya antrum ve/veya korpus biyopsilerinin histopatolojik incelemesinde H. pylori saptanan hastalar alındı. Helicobacter pylori eradikasyonu için hastalardan bir gruba klasik tedavi (proton pompa inhibitörü 2 mg/kg/gün dört hafta süre ile, amoksisilin 50 mg/kg/gün ve klaritromisin 15 mg/kg/gün 14 gün süre ile) diğer gruba ardışık tedavi (proton pompa inhibitörü 2 mg/kg/gün dört hafta süre ile, amoksisilin 50 mg/kg/gün yedi gün, ardından klaritromisin 15 mg/kg/gün ve metronidazol 30 mg/kg/gün yedi gün süre ile) verildi. Gruplar eradikasyon oranı, ilaç yan etkileri ve tedaviye uyum açısından karşılaştırıldı. Hastaların formalinle işlem görmüş-parafine gömülü bloklardaki antrum ve korpusa ait örneklerinden kesitler hazırlanarak floresan in-situ hibridizasyon (FISH) yöntemi ile klaritromisin direnci araştırıldı. BULGULAR: Çalışmaya yaşları 4-17 arasında değişen, ortalama yaşları 13.7 ? 3.5 yıl olan, 19’u (%43.2) erkek, 25’i (%56.8) kız, 28’i klasik ve 16’sı ardışık tedavi grubunda olmak üzere toplam 44 hasta alındı. Her iki grupta yaş ve cinsiyet dağılımı benzerdi. Ardışık tedavi grubunda eradikasyon oranı (%93.7), klasik tedavi grubuna (%46.4) göre yüksek bulundu (p=0.002). İlaç advers etkileri ve tedaviye uyum açısından gruplar arasında fark yoktu. Helicobacter pylori FISH yöntemi ile olguların %83.3’ünde gösterildi. Helicobacter pylori için primer klaritromisin direnç oranı %25.7 (n=9) bulundu. Direnç saptanan olguların tamamı raslantı olarak klasik tedavi grubunda idi. Bu dokuz olgu çıkarılarak istatistiksel değerlendirme tekrarlandığında klasik tedavi ile eradikasyon oranı %57.8’di ve ardışık tedavi klasik tedaviye göre yine daha etkindi (p=0.02). SONUÇ: Klasik tedavi ile çocuklarda H. pylori enfeksiyonunun eradikasyon oranı kabul edilebilir düzeyin altındadır. Bu çalışma ile bölgemizdeki çocuklarda H. pylori için primer klaritromisin direncinin %25.7 olduğunu bulduk. Bu sonuçla, Maastricht III kriterleri göz önüne alındığında bölgemizde klasik H. pylori eradikasyon tedavisinde birinci basamakta klaritromisin kullanılması uygun görünmemektedir. Ancak ardışık tedavide ilk haftada verilen amoksisilin ve proton pompa inhibitörü ile klaritromisin ve metronidazol dirençli suşlar belirgin olarak azaldığından, ikinci haftada verilen klaritromisin ve metronidazol ile dirençli olgularda da eradikasyon sağlanabilmektedir. Günümüz koşullarında bölgemizde çocuklarda ardışık tedavi, eradikasyon oranını artırmak ve yüksek klaritromisin direncinin üstesinden gelmek için H. pylori enfeksiyonunda alternatif tedavi olarak kullanılmalıdır. Anahtar kelimeler: Çocuk, Helicobacter pylori, ardışık tedavi, klaritromisin direnci, floresan in-situ hibridizasyon (FISH) yöntemi, gastritis, Türkiye, Türk


Yorum yaz