
-
Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi
- +90 232 412 3100
- http://www.hastane.deu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
PROF. DR. UĞUR YILMAZ
Üniversite: Dokuz Eylül Üniversitesi
Bölüm: Tıp Fakültesi

ÇALIŞMA ALANLARI
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Oral fluoropirimidin kullanan hastalarda oluşan kardiyak etkilenmelerin analizi
Çalışmamıza haziran 2009 ile haziran 2010 tarihleri arasında Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Anabilim Dalı Medikal Onkoloji Bilim Dalı’na kanser tedavisi amacıyla başvuran ve bu amaçla ülkemizde kullanım onayı bulunan oral fluoropirimidin olan kapesitabin planlanmış olan hastalar alındı. Daha önce kapesitabin tedavisi almış olan hastalar değerlendirmeye alınmadı. Daha önceden herhangi bir kardiyak hastalık öyküsü olması kapesitabin tedavisi açısından engel olarak görülmemişti. Çalışmaya kapesitabin kullanan, ortanca yaşları 59,0 olan toplam 52 hasta alındı. Hastaların 39’u (%75,0) kadın, 13’ü (%25,0) erkekti. Hastaların 32 (%61,5)’si metastatik meme kanseri, 18 (%34,6)’i metastatik kolon kanseri, 2 (%3,9)’si metastatik mide kanseriydi. Takibe alınan hastaların 18 (%34,6)’i tek ajan kapesitabin kullanırken 34 (%65,4)’ü kapesitabin ile kombine halde diğer kemoterapötik ilaçları da kullanmıştı. Hastaların 29 (%55,7)’u daha önce göğüs bölgesine radyoterapi almıştı. Hastaların 30 (%55,7)’u daha önceden antrasiklinli kemoterapi (KT) rejimi kullanmıştı. Hastaların 9 (%17,3)’u daha önceden meme kanseri tedavisi amacıyla bir monoklonal antikor olan trastuzumab kullanmıştı. Hastalar kapesitabin tedavisi almadan önce özellikle kardiyovasküler sistem (KVS) anormallikleri açısından değerlendilmiş ve burada tüm hastaların 12 (%23,0)’sinde kapesitabin tedavisi öncesinde KVS’ye ait şikayet tespit edilirken, 16 (%30,8)’sında daha önceden kardiyovasküler hastalık (KVH) öyküsünün olduğu görüldü. KVH öyküsü olan hastalardanda 10’u antihipertansif ilaç, 3’ü hem antihipertansif ilaç hem de antihiperlipidemik ilaç kullanıyordu. Kapesitabin tedavisi başlanılmadan önce yapılan fizik muayenelerde tüm hastaların 16 (%26,9)’sında KVS’ye ait bulgu tespit edildi. Hastaların kapesitabin tedavisi başlanılmadan önce çekilen elektrokardiyografi (EKG) tetkiklerinde tüm hastaların 37 (%71,8)’sinde önemli EKG bulgusu saptanıldı. Gereksinim duyulması halinde hastalar Kardiyoloji AD ile konsülte edildi. Gerekli görülmesi üzerine hastalardan 11’ine ekokardiyografi (EKO) tetkiki uygulandı ve bunlarında 5’inde önemli kardiyolojik patoloji tespit edildi. Bununla birlikte kapesitabin kullanmasında sakınca görülen hasta olmadı. Hastaların takipleri kapesitabin tedavisi başlamadan önce başlarken kapesitabin tedavisi başladıktan sonra da kapesitabin tedavisinden en az bir saat sonra, kapesitabin tedavisi alırken 4. günde, 21. günde ve 24. günde yine özellikle KVS’ye yönelik kontrolleri yapıldı. Yapılan takiplerde tüm hastaların 18 (%34,6)’inde yeni gelişen KVS’ye ait şikayet, 6 (%11,5)’sında fizik muayene değişikliği, 17 (%32,6)’sinde EKG bulgu değişikliği saptanıldı. Yapılan bu EKG tetkikleri sonucu düzeltilmiş QT intervali (QTc) tüm hastaların 10 (%19,2)’unda uzamış olarak saptanıldı. Tüm hastaların 6 (%11,5)’sında ilk EKG değerlendirmelerinde PR mesafeleri uzun iken, hiçbir hastada kısa PR mesafesi saptanılmadı. Kapesitabin tedavisi başlanıldıktan sonra tüm hastalardan 3 (%5,8)’ünde kapesitabine bağlı EKG tetkikinde PR mesafesinde uzama saptanıldı. Bu hastalardan ikisinde takiplerinin dördüncü gününde hem PR mesafesi hem de QTc intervali uzamış olarak tespit edildi. Hastalar kapesitabin tedavisi öncesi ile kapesitabin tedavisi sırasında değerlendirildiğinde, KVS’ye ait şikayetler ve KVS’ye ait fizik muayene bulguları ile yeni gelişen şikayet ve fizik muayene bulguları arasında anlamlı bir farklılığın olmadığı görüldü. Kapesitabin tedavisi öncesi EKG bulguları ile tedavi sırasında yeni gelişen EKG bulguları karşılaştırıldığında ise yeni gelişen EKG bulgularının anlamlı sayıda olduğu tespit edildi. Bununla birlikte hastaların kapesitabin tedavisi sırasında yeni gelişen şikayetlerinin, kapesitabin tedavisi alırken yeni tespit edilen fizik muayene bulgularının ve kapesitabin tedavisi alırken yeni gelişen EKG bulgularının daha çok kapesitabin tedavisinin dördüncü gününde saptanılması anlamlı bulundu. Hastaların takip sırasında kapesitabin kullanmalarına bağlı özellikle KVS’ye ait yeni şikayetlerinin gelişmesinin, EKG değişikliği oluşmasının, QTc intervalinde uzama saptanılmasının, kapesitabine bağlı herhangi önemli bir kardiyak kötü etkilenme olmasının ve bu kardiyak kötü etkilenme sonucunda kapesitabin tedavisinin kesilmesinin hastaların sahip olduğu diğer faktörlerle ilişkileri incelendiğinde, kapesitabin tedavisi öncesi yapılan EKO tetkikinde anormallik saptanan hastalarda KVS’ye ait yeni gelişen şikayetlerin daha fazla olduğunu, daha önceden göğüs bölgesine radyoterapi (RT) alan hastalarda yeni gelişen EKG değişikliklerinin daha fazla görüldüğünü, meme kanseri olan hastalarda QTc uzaması istatistiksel olarak sınırda iken bu hastalardan daha önceki tedavilerinde trastuzumab alan hastalarda QTc uzamasının daha fazla geliştiğini tespit ettik. Kapesitabine bağlı ciddi kardiyak etkilenme ve bu ciddi kardiyak etkilenme nedeniyle kapesitabini bırakma 3 (%5,8) hastada tespit edilmiş olup bu hastaların tedavisinde kapesitabin tedavisi kesildikten sonra tüm anormal bulguların düzeldiği saptanıldı. Burada kapesitabin kullanan hastalarda KVS’ye yönelik takiplerin önemi ortaya konuldu. Her üç hastada kadın hastaydı ve her üç hastanın da kapesitabin tedavileri kesildi. Hastalarda kapesitabine bağlı ciddi kardiyak etkilenme oranı %5,8 olarak saptanılırken burada anjina pektoris, myokardial iskemi ve kardiyak ritm bozukluğu ciddi kardiyak etkilenme olarak not edildi. Miyokardial infarktüs (MI) ve ölüm gibi diğer ciddi kardiyak etkilenmeler hiçbir hastada saptanılmadı.
Pankreas adenokarsinomunda prognozu belirleyen faktörler
Amaç: Pankreas adenokarsinomunun prognozu çok kötüdür. Gelişmiş ülkelerde, kanser ilişkili ölümlerin beşinci sırasında yer almaktadır. Cerrahi, tek küratif tedavi yöntemidir fakat hastaların yalnızca %10-20’si cerrahi olarak rezeke edilebilir şekilde başvurmaktadır. Cerrahiye rağmen, 5 yıllık sağkalım oranları yaklaşık %20’dir ve hastaların birçoğunda, tedavilerinin 1. yılında metastaz saptanmaktadır. Küratif cerrahi sonrası yüksek relaps oranları nedeniyle pankreas adenokarsinomu tanılı hastaların büyük çoğunluğu sistemik tedavi adayıdır. Bu çalışmamızda, pankreas kanseri nedeniyle opere edilen hastalarda ve tanı anında lokal ileri ve/veya metastatik (inopere) hastalarda prognostik faktörlerin belirlenmesi amaçlanmıştır. Yöntem: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi Tıbbi Onkoloji BD.’da 1998-2009 tarihleri arasında pankreas adenokarsinomu tanısıyla tetkik ve tedavi edilen 207 hasta (89 opere, 118 inopere) çalışmaya alındı. Hastaların dosya bilgileri retrospektif olarak incelendi, almış oldukları tedaviler, bu tedaviler sonrası yapılmış olan yanıt değerlendirmeleri ve tedavi ilişkili yan etkileri kaydedildi. Bulgular: Opere edilmiş pankreas kanseri tanılı hastaların medyan genel sağkalımı 13.2 ay tespit edildi. Adjuvant tedavi alanların genel sağkalım süreleri (15.2 ay), adjuvant tedavi almayanlara (9.3 ay) kıyasla daha fazla olmasına rağmen, istatistiksel olarak anlamlı fark görülmedi (p=0.7). Opere edilmiş pankreas kanseri tanılı hastaların sağkalımını etkileyen faktörler incelendiğinde, medyan genel sağkalım süreleri, tümörün evresi, tümörün boyutu, diferansiyasyonu, cerrahi sınır durumu, perinöral invazyon, lenfatik invazyon ve damar invazyon durumuna göre istatistiksel olarak anlamlı olacak şekilde farklı bulundu (p<0.05). Opere edilmiş 89 olgunun 66'sında (%74.1) izlemde lokal nüks ya da metastaz saptandı. Bu hastalardan 44'üne verilen kemoterapi sonrası medyan progresyonsuz sağkalım süresi 3.16 ay saptandı. Lokal nüks ya da metastaz gelişen olguların klinik ve laboratuar parametrelerine göre sağkalımları incelendiğinde, performans düşüklüğü, tümör semptomu varlığı, kilo kaybı, hemoglobin düşüklüğü, ALT yüksekliği, serum albumin düşüklüğü ve metastatik dönemde kemoterapi almamış olma, sağkalımla negatif yönde ilişkili bulundu (p<0.05). Tanı anında lokal ileri ya da metastatik pankreas kanseri tanılı 118 olgunun %26.3'üne hiç kemoterapi verilmezken, %73.7'sine bir sıra kemoterapi, %17.8'ine iki sıra kemoterapi verildi. 1.Sıra kemoterapi ile medyan progresyonsuz sağkalım 2.6 ay saptanırken, hastaların %87.4'ünde progresyon gözlendi. Medyan genel sağkalım 4.4 ay, 6 aylık ve 12 aylık sağkalım oranları sırasıyla %40 ve %22 saptandı. 1.Sıra kemoterapi alan hastalarda medyan genel sağkalım 5.63 ay iken, kemoterapi almayan hastalarda medyan genel sağkalım 2.27 ay saptandı (p<0.001). Hastaların sağkalımını etkileyen faktörler incelendiğinde, sigara öyküsü, karaciğer metastazı varlığı, düşük performans düzeyi, kilo kaybı, asit varlığı, yüksek Ca19-9 düzeyi, düşük hemoglobin düzeyi, yüksek lökosit düzeyi, yüksek AST, ALT, ALP ve GGT düzeyleri, düşük albumin düzeyi, birinci sıra kemoterapi ve ikinci sıra kemoterapi almamış olma, sağkalımla negatif yönde ilişkili bulundu (p<0.05). Sonuç: Pankreas kanserinde birçok faktör, sağkalım belirleyicisi olarak kullanılabilir. Kemoterapi, uzamış sağkalımla ilişkili bulunduğu için, uygun olan tüm pankreas kanseri tanılı hastalara kemoterapi verilmelidir. Anahtar Sözcükler: pankreas adenokarsinomu, prognozu belirleyen faktörler
Meme kanserinde beyin metastazı gelişimini öngören faktörler
Meme kanseri hastalığı olan ve meme kanserine bağlı tanı anında veya takipleri sırasında beyin metastazı tespit edilen toplam 63 kadın hastanın verileri geriye dönük olarak incelendi. Kontrol grubu olarak bu hastalardan sonra polikliniğe başvurmuş aynı sayıda, tanı anında veya izlemde metastaz gelişmiş olan ancak beyin metastazı olmayan meme kanserli kadın hastalar alındı. Beyin metastazı olan hasta grubunda hastaların ortanca yaşları 49 yıl, kontrol grubunda 50 yıldı. Hasta grubunda vakaların ortanca vücut kitle indeks (VKI)’leri 27 kg/m², kontrol grubunda 27 kg/m² idi. Hasta grubunda vakaların 28 (%44,4)’i postmenapozal dönemde iken kontrol grubunda 36 (%57,1)’sı postmenapozal dönemdeydi. Hasta grubunda ortalama takip süresi 51 ay, kontrol grubunda 58,52 aydı. Hasta grubunda ilk metastazdan sonra ortanca sağkalım 22,6 ay, kontrol grubunda 39,0 aydı. Hasta grubunda 5 yıllık yaşam oranı %12 iken kontrol grubunda %31 idi. Hasta grubunda vakaların %80,9’u (n=51) ölmüştü, kontrol grubunda hastaların %34,9 (n=22)’u ölmüştü. Hasta grubunda ilk metastazdan beyin metastazına kadar geçen ortanca süre 8,5 ay, beyin metastazı tespit edildikten sonra ortanca yaşam süresi 6,9 aydı. Vakaların tek değişkenli analizleri incelendiğinde hasta grubunda vakalarda daha çok vasküler invazyon görülmesi, daha fazla Human Epidermal Büyüme Faktör Reseptörü-2 (HER-2) pozitifliği kontrol grubunda ise tümörde histolojik olarak invaziv lobüler karsinom (İLK) komponenetinin daha fazla görülmesi, ER (östrojen reseptörü) pozitifliğinin daha fazla görülmesi, kemik ve karaciğer metastazının daha fazla görülmesi, ilk metastazdan sonra kemoterapi (KT) verilme oranının istatiksel olarak anlamlı olduğu görüldü. Grupların çok değişkenli analizinde ise hasta grubunda HER-2 pozitifliğinin daha fazla olması, kontrol grubunda ise hastaların kemik metastazının bulunması ve saptanan metastaz sonrası daha fazla KT almalarının istatiksel olarak anlamlı olduğu saptandı.
Neoadjuvan ve adjuvan kemoterapi için başvuran rektum kanserli hastaların değerlendirilmesi
AMAÇ VE HİPOTEZ: Bu çalışmanın amacı, neoadjuvan ve adjuvan kemoterapi almak üzere başvuran rektum kanserli hastaların genel özellikleri, prognostik faktörleri ve aldıkları tedaviler doğrultusunda genel sağkalım ve progresyonsuz sağkalım sürelerini değerlendirmektir. YÖNTEM: Dokuz Eylül Üniversitesi Tıp Fakültesi İç Hastalıkları Medikal Onkoloji Bilim Dalı’na Ocak 2002 – Ağustos 2007 tarihleri arasında neoadjuvan ve adjuvan tedavi almak için başvuran 126 (ortalama yaş: 59,0 + 12.7 yıl, 72 erkek/54 kadın) rektum kanserli hasta incelendi. Hastalar ile ilgili verilere, hastane hasta bilgisayar sistemi ve bölüm dosyalarının retrospektif olarak incelenmesiyle ulaşıldı. Uzun süredir kontrole gelmeyen hastaların bilgilerine evlerine telefon edilerek ulaşıldı ve genel sağkalım verileri Haziran 2008 tarihi itibariyle güncelleştirildi. BULGULAR: Rektum kanserinde prognostik özelliklerine göre değerlendirilen hastaların yaş, operasyon öncesi ve sonrası tümör invazyon derecesi, lenf bezi tutulumu, operasyon öncesi CEA düzeyi, tümörün diferansiyasyon derecesi, perivasküler ve lenfatik invazyonuna göre hastalar arasında anlamlı fark bulunmadı. Sadece tümörü perinöral invazyonu olan hastalarda olmayanlara göre 5 yıllık sağkalım oranı anlamlı olarak düşük bulundu (p= 0,03). Hastaların genel ve progresyonsuz sağkalım oranları iki yıllık % 93,9 ve % 81,7; beş yıllık % 72,4 ve % 56,8 bulundu. SONUÇ: Bu çalışmada, hastaların genel ve hastalıksız sağkalım oranları literatür ile paralellik göstermekte olup, prognostik faktörlerden ise sadece tümörün perinöral invazyonuna göre sağkalım oranları arasında anlamlı fark bulunmuştur. Bu nedenle, prognostik faktörlerin daha iyi değerlendirilebilmesi için, daha fazla hastanın yer aldığı prospektif çalışmalara gerek duyulmaktadır. ANAHTAR KELİMELER: Rektum kanseri, radyoterapi, kemoterapi.


Yorum yaz