
-
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- +90 444 5 065
- http://www.yyu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
PROF. DR. İSA YÜCEER
Üniversite: Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. İslam dini (TR)
2. İslam alimleri (TR)
3. Nesefi (TR)
4. Maturidi (TR)
5. Kesb (TR)
6. İslam dini (TR)
7. İrade (TR)
8. Kur?an-ı Kerim (TR)
9. Kaza (TR)
10. Kader (TR)
11. İspat (TR)
12. İslam dini (TR)
13. Peygamberlik (TR)
14. Peygamberler (TR)
15. Mucizeler (TR)
16. İslam dini (TR)
17. İnançlar (TR)
18. Sosyal etki (TR)
19. Psikolojik etki (TR)
20. Ahiret (TR)
21. Kesb (EN)
22. Maturidi (EN)
23. Nesefi (EN)
24. Islam scholars (EN)
25. Islam religion (EN)
26. Fate (EN)
27. Fate-din (EN)
28. Koran (EN)
29. Will (EN)
30. Islam religion (EN)
31. Miracles (EN)
32. Prophets (EN)
33. Prophethood (EN)
34. Islam religion (EN)
35. Proof (EN)
36. Hereafter (EN)
37. Psychological effects (EN)
38. Social affect (EN)
39. Faiths (EN)
40. Islam religion (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Seyyid Kutub’un eserlerinde Allah inancı
Bu çalışmamızda değerli mütefekkir Seyyid Kutub’un eserlerinde Allah inancı ile ilgili düşüncelerini inceledik. Ancak konunun önemine binaen, Allah’ın zâtı, sıfatları, isim ve fiilleri ile ilgili yeri geldikçe İlim âlemince makbul görünen hadis, kelam, tefsir ve benzeri alanlardaki ilim adamlarının görüşlerine de başvurduk. Konuyu dört ana bölümde inceledik. Birinci Bölümde “İslam Düşüncesinde Allah İnancı” konusunda; Allah’a İman, “Allah” lafzı ve O’nun zâtı, İsim, sıfat ve fiilleri yanında bunların sözcük anlamları ile Seyyid Kutub’un eserlerinde bu konulara yaklaşımını ve her türlü açıklamalarını kendi ifade metinlerine bağlı olarak aktarmaya çalıştık. İkinci Bölümde ise Seyyid Kutub’un Allah İnancını eserlerinde incelerken takip ettiği yöntemi yine kendi ifade metinlerine bağlı kalarak araştırmaya çalıştık. Üçüncü Bölümde ise Seyyid Kutub’un İslam Dininde, Allah İnancını islamın temel amacı olarak gördüğü; “Allah’ın Hâkimiyeti” konusuna yaklaşımındaki titiz ve değerli fikirlerini aktardık. Son Bölümde ise Allah’ı her türlü eksiklik, iftira ve hatalardan tenzih Ederek; tarih boyunca yaşanan insanlık krizlerinin Yüce Allah’ı layıkıyla değerlendirmemenin bir sonucu olduğunu, delilleri ile sunmaya çalıştık. Allah İnancı evrenin, tüm canlıların ve bunların bir parçası olan insanoğlunun varlık sebebidir. Dolayısıyla bu inanç insanın, toplumsal, ferdi psikolojik ve tüm hücreleri ile duyumsaması gerektiği ve hayatının böylelikle anlam kazanacağı vazgeçilmez bir ilkedir. Şüphesiz, kıymetli mütefekkir Seyyid Kutub’un yaşadığı zaman ve coğrafya’nın fikirlerinin oluşmasında etkisi vardır. Fakat incelememizde şunu gördük ki fikirleri, tespit ve yaklaşımları hem günümüz hem de yaşadığımız coğrafyada ötelenmiş sorunlara vahyi çözümler getirmiştir. Allah inancını sahabe dönemindeki safiyetine kavuşturma çabasında; bu çalışmaile bir nebze olsun bilimsel katkıda bulunmuşsak, bizler de kendimizi bahtiyar sayacağız.
Mâtürîdî ve Nesefî’de kesb teorisi
Bu çalışmada Mâtürîdiyye kelâm ekolünün iki önemli âlimi Mâtürîdî ve Nesefî’nin kesb teorisi hakkındaki görüşleri ele alındı. İnsan fiilleri konusunda Mutezile’nin insana ve insan fiillerine yaptığı güçlü vurgu, özellikle de insanın kendi fiilinin yaratıcısı olduğunu kabul etmesi, İslam âlimleri arasında Allah’ın bazı sıfatlarına halel getirdiği gerekçesiyle eleştirilere sebep olmuştur. Bunun aksine Cebriye kelâm ekolünün de insan fiillerinin hiçbir aşamasında insana herhangi bir sorumluluk vermeyerek insanı fonksiyonsuz bir varlık durumuna düşürmesi insan özgürlüğü ve sorumluluğu konusunda problemlere sebep olmuştur. Mâtürîdî ve Nesefî’nin kesb teorisine bakışları bu iki anlayışı bağdaştırmaya çalışan eklektik bir anlayış olarak değerlendirilebilir. Yani Mâtürîdî ve Nesefî kesb konusunda Allah’ın sıfatlarına gelebilecek herhangi bir eksiklikten kaçınmanın yanı sıra, insanın da Allah’ın yüklemek istediği bazı sorumluluklara göğüs gerebilmesi için kendisine bazı yetkilerin verilmesi gerektiğini düşünmektedirler. Her şeyin yaratıcısı Allah’tır genel şiarıyla insanın kendi fiillerinin yaratıcısı olamayacağını savunan Mâtürîdî ve Nesefî, insanın kendi fiilinin yaratılmasına vesile olduğu görüşündedirler. Bu sebeple bir fiil yaratma yönünden Allah’a, o fiili kazanma yönünden de insana aittir. İşte Mâtürîdî ve Nesefî’de bunun adı kesbdir. İnsan fiilleri konusunda meydana gelen problemleri halletmek için Mâtürîdî fiilde çeşitli yönler teorisini geliştirmiştir. Bu teoriye göre bir fiilde birbirinden ayrı iki yön bulunmaktadır. Bunlardan biri yaratmak, diğeri ise o fiili seçmek, o fiile yönelmek ve o fiili yapmaktır. Fiilin yaratıcısı Allah, o fiili seçen dileyen ve işleyen ise insandır. Böylelikle ne Allah’ın yaratma sıfatına bir halel gelmiş, ne de insan sorumluluğunu yok eden bir durum söz konusu olmaktadır.
İlahi sıfatlar bağlamında kader meselesi
Bu çalışmada Allah’ın sıfatları bağlamında kader meselesi ele alınmıştır. Çalışmanın omurgasını insanın kaderi konusunda Allah’ın ve İnsanın ne derece etkili oldukları oluşturmaktadır. En eski çağlardan beri insanların kendi fiillerinde ne kadar özgür oldukları, insanın eylemlerini etkileyen faktörlerin neler oldukları konusunda insanlar hep merak edip araştırmalar yapmışlardır. İslam’da kader konusu, Resûlullah döneminden başlayarak Müslümanların zihinlerini meşgul etmeye devam etmiştir. Özellikle hilafet tartışmaları, iç çekişmeler ve Müslümanların kendi aralarındaki mücadeleler kader ile ilgili soruların yoğun olarak sorulduğu dönemler olarak söylenebilir. Kur’an’da insanın özgürlüğü ve sorumluluğunu sınırlayan, insanı kaderine mecbur eder tarzda yorumlanabilecek ayetlerin mevcudiyetinin yanında; insan özgürlüğü ve sorumluluğunu destekleyen insanın kendi kaderini belirlemesinde etkili olduğunu vurgulayan ayetlerin mevcudiyeti de söz konusudur. Kader konusunda İslam düşünce sisteminde üç temel fikrin var olduğunu söyleyebiliriz. Cebriyyenin temsilcisi olduğu görüş insanı kaderi konusunda tamamen pasif bir duruma düşürerek sorumluluğuna halel getiren görüştür. Mutezile’nin öncülüğünü yaptığı ikinci görüşe bakıldığında ise Allah’ın iradesine ve yaratma sıfatına halel getirecek kadar insana özgürlük verilmektedir. Bu iki uç fikri uzlaştırarak hem insanı pasif bir duruma düşmekten kurtarmaya çalışan hem de Allah’ın herhangi bir sıfatına halel getirmeme gayreti içinde olan Ehl-i Sünnet’i sayabiliriz. Bu çalışmada bu konular genişçe ele alınmaya çalışılmıştır.
Peygamberliğin ispatında mucize gerçeği
Peygamberlere duyulan ihtiyaç bir realitedir. İnsanla ilgili hükümleri belirleyen Yüce Yaratıcı bu hükümleri kullarına peygamberleri aracılığı ile iletmiştir. Peygamberler, önemli bir görev olan tebliğle memurdurlar. Dinin metinleri Peygamberlerle ilgili kapsamlı delil sunmuş, akıl da onların varlığını kabulde tereddüt etmemiştir. Peygamberliği Allah’ın kullarına bir yardım ve lutfu olarak görmek gerekmektedir. Onların insanlara sundukları bilgiler onların hayatını ve geleceklerini ilgilendiren meselelerdir. Bir peygamberin peygamberliğini ispat, ancak hiç şüphe taşımayan kesin bir delil ile mümkün olabilir. Bu kesin delil de ya onun gösterdiği mucize’yi gözlemek ve müşahade etmek veyahut kesin bilgi ifade eden mütevatir bir haberle mümkün olabilir. Peygamberlerin tanınıp bilinmesi, emir yasaklarının geçerlilik kazanması ve insanların dinen sorumlu tutulabilmesi için mucizelerin gerekli olduğu genel olarak kabul gören bir kanaattir. Nitekim bütün toplumlar, peygamber olarak gönderilmiş kimselerden mucize talep etmişlerdir. Mucize, beşerin görüp bildiği ve dâima içlerinde yanyana beraber yaşayıp ünsiyet ettiği sebep ve kanunların, insan irâde ve kudretinin üstünde olarak Allah’ın irâdesiyle harikulâde kabilinden değiştirilmesi, normal fonksiyonunun iptal edilmesidir. Peygambere verilen mucize, Allah’ın peygamberin şahsındaki delilidir, ispatıdır. Mucize, bazen inkârcıların isteği üzerine, bazen de Allah’ın dilediği bir zamanda meydana gelir. Mûcizenin, maksadı nübüvvetin sıhhatini ve peygamberin söylediklerinin doğruluğunu ispat etmektir, peygamberin doğruluğunu bilmenin ilk şartı olarak peygamberin elinde mûcizenin zuhur etmesi konusu İslâm âlimlerinin üzerinde ittifak ettikleri bir konudur. Mucizeleri inkâr etmek, bir bakıma Allah’ın varlığını, Kur’ân’ın Allah kelâm’ı olduğunu ve O Zât (sav)’ın peygamberliğini inkâr etmek demektir ki, aslında böyle bir inkâr aklı da, düşünceyi de çok çok aşar. Zira, bu hakikatler için bir delil kâfi olduğu halde, binler delil vardır; oysa, inkârcının elinde inkârını haklı çıkaracak tek bir delil yoktur ve olması da mümkün değildir.
Ahiret inancının insan üzerindeki psikolojik ve sosyolojik etkileri
İslam’ın temel kaynakları olan Kur’an-ı Kerim ve Hadis-i Şeriflere dayanarak İslam âlimleri, birçok yerde, birçok insanın anlayacağı bir şekilde ahiret inancı, ahiretin varlığı, ahiret ahvali ve ahiret inancının insan hayatı üzerindeki etkileri hakkında genişçe bilgiler sunmuşlardır. Ehl-i Sünnet ve’l Cemaat, Mu’tezile, Şiia, Cebiriye v. b. Birçok kelam ekolü ahiret hayatı ve bu hayatın, dünya hayatına olan yansımaları hakkında değişik görüşler öne sürmüşlerdir. Daha çok rivayetlere dayanarak yapılan bu izahlar, zamanla bilimin gelişmesi ve insan üzerinde yapılan araştırma ve izlenimlerle daha farklı bir boyut kazanmış, konu ile ilgili rivayetler bilimsel açıdan da te’yit edilmiştir. Hem ruhi hem de bedeni özelliklere sahip olan insana dünya hayatında mutluluk ve huzur temin edecek olan ancak ahirete olan inancıdır. Ahiret inancı insanın ruhunda var olan ebedi yaşama arzusunu tam anlamıyla tatmin etmiş, bu inanç sayesinde insan kişiliğini bulmuş, ahlaki değerlere bağlı kalarak, göstermiş olduğu davranışlarından dolayı kendini mesul hissetmekle boş ve faydasız işlerden uzak durmuştur. İnsan hayatında önemli bir yer tutan ve kaçınılmaz olan ölüm gerçeğini insan, ahiret inancı sayesinde doğru bir biçimde anlamış, ahiret inanmayanları ürküten ölümü, kendisi için saadet kapılarını açacak bir başlangıç olarak görmüş ve ona göre hazırlığını yapmıştır. Sosyal bir varlık olan ve toplumla birlikte yaşamak zorunda olan insanlar, ancak ahiret inancı sayesinde rahat ve huzurlu bir hayat yaşayabilirler. Eğer ahiret inancı olmazsa ehli namusun malı ve ırzı tehlikede kalır, aileler dağılmaya, çocuklar ağlamaya, gençler saldırganlığa, ihtiyarlar ümitsizliğe, fakirler, yoksullar ve hastalar üzülmeye, başlar. Terör olayları yaygınlaşır, mal dağılımında adaletsizlikler başlar, baskıcı ve zalim yönetimler halkın rahatını ve huzurunu alt üst eder. Toplumu içine düştüğü bu sıkıntılardan kurtaracak, rahatını ve huzurunu temin edecek ancak Allah ve ahiret inancıdır.
PROF. DR. İSA YÜCEER İLE İLGİLİ SAYFALAR VE DÖKÜMANLAR
PROF. DR. İSA YÜCEER İLE İLGİLİ BİLGİLER, ÖZGEÇMİŞ VE MAKELELER
, kaynak
gösterilmek şartıyla sadece iktibas ve atıf şeklinde kullanılabilir.
© İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi 2012
Yazışma Adresi/Correspondence
İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi-
Kampus – MALATYA
Tel/Belgeç: 0422 377 49 97- 0422 341 00 61
E-posta: [email protected]
[email protected]
GÜZ 2012 SAYISI HAKEM KURULU /REFEREE BOARD OF THIS ISSUE
Prof. Dr. Adem APAK, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Prof. Dr. Sebahattin ÇEVİKBAŞ, Muğla Sıtkı Koçman Üniversitesi Edebiyat Fakültesi
Prof. Dr. H. Suphi ERDEM, İnönü Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi
Prof. Dr. Abdulbaki GÜNEŞ, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Prof. Dr. İsa YÜCEER, Yüzüncü Yıl Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Doç. Dr. Abdurrahman ATEŞ, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Doç. Dr. Abdurrahman KASAPOĞLU, İnönü Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Doç. Dr. Adem KORUKÇU, Hitit Üniversitesi İlahiyat Fakültesi
Doç. Dr. Mehmet KUBAT, İnönü Üniversitesi


Yorum yaz