
-
İstanbul Üniversitesi Tıp Fakültesi
- +90 212 414 2424
- http://www.istanbul.edu.tr/itf/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
PROF. DR. İLHAN YARGIÇ
Üniversite: İstanbul Üniversitesi
Bölüm: Tıp Fakültesi

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Tedavi (TR)
2. Opiyatlar (TR)
3. Endorfinler (TR)
4. Bağımlılık (TR)
5. Psikiyatri (TR)
6. Yüz tanıma (TR)
7. Yüz (TR)
8. Nöropsikolojik testler (TR)
9. Nöropsikoloji (TR)
10. Hiperaktivite ile beraber dikkat eksikli (TR)
11. Dependency (EN)
12. Endorphins (EN)
13. Opiates (EN)
14. Treatment (EN)
15. Psychiatry (EN)
16. Attention deficit disorder with hyperactivity (EN)
17. Neuropsychology (EN)
18. Neuropsychological tests (EN)
19. Face (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Opiyat bağımlılığı tedavisinin erken dönemdeki başarısını öngören faktörlerin belirlenmesi
Opiyat bağımlılığı, kronik, yineleyici, dünyada birçok insanı etkileyen ve gittikçe artan bir hastalıktır. Opiyat bağımlılığı, kullanımı sonucu belirgin problemlere yol açmasına karşın kullanımının tekrarlandığı ve sürdürüldüğü bir dizi fizyolojik, davranışsal ve bilişsel belirtiler kümesidir. Opiyat bağımlılığı tedavisi sırasında hastaların, opiyat ya da başka bağımlılık yapıcı maddeler kullanmaları ve tedaviden sonra opiyat kullanımına geri dönmeleri oldukça sık görülür. Madde bağımlılığı tedavisinde başarıyı öngören faktörler; kişisel faktörler (kişilik özellikleri, komorbidite, antisosyal kişilik bozukluğu, psikopati ve madde kötüye kullanımı, motivasyon faktörü), kişilerarası faktörler (akran grubu, aile ilişkileri), çevresel faktörler (kullanılan maddeye erişebilme kolaylığı, sosyal ortam) ve sosyodemografik faktörler (cinsiyet, yaş, yasadışı madde kullanımı, suç ve tedavi, diğer sosyodemografik faktörler) olarak sınıflandırılabilir. Bu çalışmanın amacı opiyat bağımlılığı tedavisine yanıtı etkileyen faktörleri saptayarak toplumumuza özgü tedavi protokollerinin geliştirilmesine katkıda bulunmaktır. Araştırma İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Psikiyatri Anabilim Dalı Yataklı Servisinde yatan ve taburcu edildikten sonra Bağımlılık Polikliniğinde ayaktan opiyat bağımlılığı tanısı ile izlenen 50 hasta üzerinde gerçekleştirilmiştir. Hastalarla ilk görüşme serviste, diğer görüşmeler Bağımlılık Polikliniğinde yapılmıştır. Hastalara serviste ve taburculuktan sonra üçüncü aydaki görüşmelerde Bağımlılık Şiddetini Belirleme Ölçeği, Zuckerman-Kuhlman Kişilik Testi, Levenson Psikopati Ölçeği, Bağımlılık Tedavisinin Başarısını Öngören Faktörler Ölçeği, Görsel Analog Ölçeği ve Algılanan Stres Ölçeği, taburculuktan sonra birinci, ikinci ve üçüncü aydaki görüşmelerde Görsel Analog Ölçeği uygulandı. Poliklinik kontrollerine gelen hastalara idrarda madde tarama testi yapılmıştır. İdrarında herhangi bir madde pozif çıkan hastalar tedaviden çıkarılmıştır. Çalışmaya alınan %82’si (n=41) erkek, %18’i (n=9) kadın olan 50 opiyat bağımlısı hastanın yaşları 20 ile 69 arasında değişmekteydi. Hastaların yaş ortalaması 38,28’di (SD±12,96). Bu hastaların % 44’ü (n=22) hiç evlenmemiş, %42’si (n=21) evli, % 10’u (n=5) boşanmış, %4’ü (n=2) duldu. Hastaların %54’ü (n=27) 11 yıl ve üzeri, %26’sı (n=13) 5 yıl, %20’si (n=10) 8-10 yıl eğitim görmüştü. Araştırmamızda yaş, eğitim seviyesi, cinsiyet, madde kullanım şekli, stres, tıbbi durum, iş – destek durumu, madde ve alkol kullanımı, yasal durum, aile-sosyal ilişkiler, psikiyatrik durum, carving, kişilik özellikleri, psikopati, sosyal ve çevresel faktörlerin erken dönem tedavi başarısını öngöremediği saptanmıştır. Tedaviye devam eden ve herhangi bir yasadışı madde kullanmayan grupta tedaviyle birlikte hastaların yaşadıkları stres, dürtüsellik, heyecan arayışları, maddeyi arzulama (craving) ve anksiyetede azalma olduğu, aile ve sosyal ilişkilerinde düzelme, psikiyatrik durumlarında iyileşme saptanmıştır. Bu çalışma tedavi için başvuran her hastanın tedaviden yararlanma olasılığı olduğunu ve bu konuda önyargılarla hareket edilmemesi gerektiğini göstermektedir.
Yatarak tedavi gören psikiyatri hastalarında intihar eğilimi ile ilişkili özellikler
Bu çalışmada amaç, intihar için bir risk grubunu oluşturan yatarak tedavilerine devam etmekte olan psikiyatri hastalarını intihar eğilimiyle ilişkili faktörler açısından inceleyerek koruyucu, önleyici ve tedavi edici yaklaşımlara katkı sağlamaktır Hastalara, araştırmacılar tarafından hazırlanan bir sosyo-demografik veri formu, İntihar Olasılığı Ölçeği, Sürekli Öfke ve Öfkeyi İfade Ölçeği, Çocukluk Örselenme Yaşantıları Ölçeği, Yaşamı Sürdürme Nedenleri Envanteri, UPPS İmpulsif Davranışları Skalası uygulanmıştır. İntihar girişimi öyküsü olan hastalara bu ölçeklerin yanında bir de İntihar Niyeti Ölçeği uygulanmıştır Yapılan çalışmada 91 kişiye ulaşılabilmiştir. Bunların % 44’ü (40 kişi) intihar girişiminde bulunurken, % 56’sı (51 kişi) intihara teşebbüs etmemiş kişilerdir. İntihar öyküsü olan hasta grubunun %45’lik bir oranı depresyon tanısı almıştır. İntihar girişiminde en sık belirtilen neden (%45) sahip olunan psikiyatrik hastalık ve psikolojik sıkıntılar olmuştur. İntihar öyküsü olan hasta grubunda en sık görülen tanı depresyon tanısı olmuştur. Yatarak tedavi gören psikiyatri hastalarında intihar olasılığı ile ilişkili risk faktörleri arasında, çocukluk istismar yaşantılarına maruz kalma; kronik ya da kalıcı bir fiziksel rahatsızlığa sahip olma; ailede ve çevrede intihar girişimi öyküsünün olması; kendine zarar verme davranışlarının olması; yaşamı sürdürme nedenlerinin azlığı; umutsuzluk; kendini olumsuz değerlendirme; sürekli öfke ve bastırılan öfke düzeylerinin yüksek olması bulunmuştur Yatarak tedavi gören psikiyatri, belirtilen risk faktörleri açısından dikkatle takip edilmeli ve hem önleyici çalışmalarda hem de tedavi faaliyetlerinde bu risk faktörleri de dikkate alınmalıdır.
Erişkin DEHB’de yüz ve emosyon tanımanın normal kontrollere göre farklarının incelenmesi
Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) bir dizi geniş davranışsal, kognitif, emosyonel ve nöropsikolojik belirteçler ile karakterize gelişimsel nörodavranışsal bir bozukluktur. Bozukluğun hayat boyunca olan ana belirtileri hiperaktivite, impulsivite ve dikkat eksikliğidir. DEHB olan çocukların yaklaşık %50-70’i erişkinlik çağında temel semptomları göstermektedir. Bazı yazarlar bozulmuş kişilerarası ilişkilerin DEHB’li çocukların psikopatolojik davranışının merkezinde olduğunu bildirmektedir. Kişilerarası problemler sözel olmayan iletişim ve özellikle onun reseptif görünümleriyle ilişkilidir. DEHB olan çocuklar yüzde emosyon tanımada zorluk yaşadıkları görünmektedir. Emosyon tanımadaki bu defisitlerin erişkinlik çağında da devam ettiği anlaşılmaktadır. ?Erişkin DEHB’de Yüz ve Emosyon Tanımanın Normal Kontrollere göre Farklarının İncelenmesi? başlıklı araştırmamızın amacı, DEHB’li erişkinlerin yüz ve afekt tanıma performanslarına ek olarak nöropsikolojik profillerinin normal kontrollerle karşılaştırılması ve nöropsikolojik verilerin emosyon tanıma üzerindeki etkilerinin araştırılmasıdır. Çalışma, İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi Hastanesi, Psikiyatri Anabilim Dalı Erişkin Dikkat Eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Polikliniği’nden takip edilen DSM-IV’e göre DEHB tanısı konan hastalarla yürütülen kesitsel bir vaka-kontrol çalışmasıdır. Çalışma grubu DEHB olan erişkinler ile yaş, cinsiyet ve eğitim yönünden eşleştirilmiş 40 kontrolden oluşmaktadır. Her 2 gruba çalışmanın amacı kısaca anlatıldıktan sonra iki grup çalışmaya davet edilmiştir. Her 2 grup Bilgilendirilmiş onam formunu okuyup imzaladıktan sonra Wender- Utah Derecelendirme Ölçeği (WUDÖ) ve Erişkin Dikkat eksikliği ve Hiperaktivite Bozukluğu Kendi bildirim Ölçeği’ni (ASRS) doldurmuştur. DSM-IV I. Eksen Bozuklukları için Yapılandırılmış Klinik Görüşme (SCID-I) psikiyatrik komorbiditeyi saptamak için uygulanmıştır. Yüz afekti resimlerinden (POFA) seçilmiş olanlar deneklerin gösterilen emosyonu tanıma becerilerini saptamak için kullanılmıştır. Her iki gruba Benton Yüz Tanıma Testi, Sürekli Performans Testi (SPT), Wechsler Bellek Ölçeği- Geliştirilmiş Formu (WMS-R) alt testleri olan sayı ve görsel bellek menzili testleri, İşaretleme Testi, İz sürme Testi, Stroop Testi içeren nöropsikolojik testler uygulanmıştır. Çalışmanın sonuçları, DEHB grubunun emosyon tanıma ile yüz tanıma dışındaki nöropsikolojik test performanslarının kontrollere göre anlamlı olarak kötü olduğunu göstermektedir. Dikkat eksikliği, impulsivite ve yüz tanıma ile ilgili defisitlerin emosyon tanımada anlamlı etkileri mevcuttur.


Yorum yaz