
-
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- +90 212 440 2000
- http://sosyalbilimler.istanbul.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
PROF. DR. GÜLER BAHADIR
Üniversite: İstanbul Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Yaşam kalitesi (TR)
2. Stresle başetme (TR)
3. Stoma (TR)
4. Psikososyal uyum (TR)
5. Kolorektal neoplazmlar (TR)
6. Kanser hastal (TR)
7. Yeme bozuklukları (TR)
8. Psikopatoloji (TR)
9. Otomatik düşünce (TR)
10. Obezite (TR)
11. Kadınlar (TR)
12. Depresyon (TR)
13. Bilişsel ça (TR)
14. Çocuklara kötü muamele (TR)
15. Çocuk (TR)
16. Yorgunluk (TR)
17. Semptomlar ve genel patoloji (TR)
18. Kadınlar (TR)
19. Hastalar (TR)
20. A (TR)
21. Cancer patients (EN)
22. Colorectal neoplasms (EN)
23. Psychosocial harmony (EN)
24. Stoma (EN)
25. Coping with stress (EN)
26. Qualit (EN)
27. Bodyimage (EN)
28. Cognitive behaviour therapy (EN)
29. Cognitive distortion (EN)
30. Depression (EN)
31. Women (EN)
32. Obesity (EN)
33. Aut (EN)
34. Domestic violence (EN)
35. Pain (EN)
36. Patients (EN)
37. Women (EN)
38. Symptoms and general pathology (EN)
39. Fatigue (EN)
40. Child (EN)
41. Ch (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Bu çalışma, stoması olan ve olmayan kolorektal kanser hastalarının yaşam kalitesi, stresle başa çıkma tarzları ve psikososyal uyum değişkenleri açısından farklılıkları olup olmadığını belirlemek ve bu değişkenler arasındaki ilişkileri incelemek amacıyla planlanıp gerçekleştirilmiştir. Araştırmada ele alınan değişkenler, bazı sosyodemografik ve hastalıkla ilgili degiskenler açısından da karşılaştırılmıştır. Çalışmaya 60 kolorektal kanser hastası katılmıştır ve hastalara kolayda örnekleme yoluyla ulaşılmıştır. Hastalara Kişisel Bilgi Formu, EORTC QLQ-C30 Yaşam Kalitesi Ölçeği, EORTC QLQ-CR38 Yaşam Kalitesi Ölçeği, Stresle Başa Çıkma Tarzları Ölçeği ve Hastalığa Psikososyal Uyum-Öz Bildirim Ölçeği uygulanmıştır. Gruplar arası farklara bakarken t testi ve Mann-Whitney U testi kullanılmıştır. Değişkenler arasındaki ilişkilere Spearman Sıralama Korelasyon Katsayısı tekniği ile bakılmıştır. Elde edilen sonuçlara göre; yaşam kalitesi ölçeklerinin genel sağlık durumu, fiziksel fonksiyon, bilişsel fonksiyon, idrar problemleri, kemoterapi yan etkileri, mide-bağırsak semptomları ve kilo kaybı boyutlarında iki grup arasında anlamlı farklılıklar bulunmaktadır.Bu boyutlarda stoması olan hastaların yaşam kalitesi, stoması olmayan gruba göre daha düşüktür. Stresle başa çıkma tarzları açısından iki grup arasında anlamlı farklılık saptanmamıştır. İki grup da sosyal destek arama, kendine güvenli ve iyimser yaklaşım gibi etkili stratejileri daha çok kullanmaktadır. İki grubun hastalığa psikososyal uyumu orta düzeyde olmakla birlikte stoması olan hastaların genel psikososyal uyumu, stoması olmayan hastalara göre anlamlı düzeyde daha kötüdür. Stoması olan hastalar aile çevresi ve psikolojik alan boyutlarında da stoması olmayan hastalara göre daha fazla uyum sorunu yaşamaktadır. Hastaların yaşam kalitesi ile psikososyal uyumları arasında birçok boyutta anlamlı düzeyde korelasyon saptanmıştır. Yaşam kalitesi yükseldikçe hastaların psikososyal uyumunun da arttığı görülmüştür.
Son yıllarda kronik ağrı alanındaki çalışmalar ağrının kronikleşme ve tedavi sürecinde ağrı inançlarının önemli rolünü ortaya koymaktadır. Türkiye’de bu konuda çalışmalara rastlanmadığı gibi, ağrı inançlarını ölçen bir materyal de bulunmamaktadır. Bu çalışmanın temel amacı, Edwards ve arkadaşlarının geliştirdiği ve ağrının kaynağına ve sonucuna dair psikolojik ve organik inanç atıflarını değerlendiren ?Ağrı İnançları Ölçeği?’nin Türkçe adaptasyonunu gerçekleştirmek ve ağrı inançları kavramını ?Yenilenmiş Bilişsel-Davranışçı Model? ışığında bir grup kronik ağrı hastasında incelemektir. Bu araştırma, kronik ağrı ve kontrol grubunda 48’er, öğrenci grubunda 187 ve ağrılı öğrenci grubunda da 76 olmak üzere toplam 359 kişiden oluşan dört çalışma grubuyla yapılmıştır. Gruplara çeviri çalışmaları uzman psikologlarca yapılmış Ağrı İnançları Ölçeği’nin (AİÖ) yanı sıra, Otomatik Düşünceler Ölçeği ve Kısa Form-36 Sağlık Taraması uygulanmıştır. Genel sağlık durumu, demografik ve ağrı ile ilgili bilgiler için de yarı-yapılandırılmış bilgi formları kullanılmıştır. Faktör analizinde, orijinal formdaki gibi ?organik? (AİÖ-O) ve ?psikolojik? inançlar (AİÖ-P) olmak üzere iki faktör elde edilirken, gruplararası karşılaştırmaların orijinal çalışmanın bulgularını, yalnızca bel ağrısı olanların AİÖ-P puanları açısından desteklediği görülmüştür. Ölçüt-bağımlı geçerlik kapsamında ise yalnızca AİÖ-O’nun araştırmanın öngörülerini karşıladığı gözlenmiştir. Güvenirlik çalışmasında da Cronbach alfa ve test-tekrar test güvenirliği AİÖ-P için sırasıyla .71 ve .74, AİÖ-O içinse .66 ve .51 olarak saptanmıştır. AİÖ-P puanlarının ağrı türü, eğitim düzeyi ve medeni duruma, AİÖ-O puanlarının da cinsiyet ve ağrı özelliklerine göre değiştiği bulgulanmıştır. Sonuçlar, ağrı inançları literatüründe çoğu çalışmada dikkate alınmayan bu değişkenler ve kültürel farklılıklar açısından tartışılmış ve ağrı inançlarını değerlendirirken, bu değişkenlerle birlikte Türk toplumunun kültürel özelliklerini de dikkate alan materyallerin gerekliliği üzerinde durulmuştur.
Obez kadınlarda tıkınırcasına yeme bozukluğunun bilişsel kurama göre incelenmesi
OBEZ KADINLARDA TIKINIRCASINA YEME BOZUKLUĞUNUN BİLİŞSEL KURAMA GÖRE İNCELENMESİ Genel olarak vücutta aşırı yağ birikimi olarak bilinen obezite gittikçe daha fazla insanı tehdit eden bir halk sağlığı sorunu haline gelmektedir. Medya ve toplumlar kişileri, özellikle de kadınları gittikçe daha zayıf olmaya zorlarken şişman olanlar çeşitli önyargı ve ayrımcılıkla karşı karşıya kalmaktadır. Obezitenin psikolojik yönüyle ilgili çalışmaların bir kısmı obez kişilerin depresyon ve psikopatoloji açısından normal kilodaki insanlardan farklı olmadığını söylerken, bir kısmı böyle bir farkın bulunduğunu bildirmektedir. Bazılarına göre bu farkı yaratan şey obez kişilerdeki tıkınırcasına yeme bozukluğudur. Bu çalışmadaki amacımız kilo verme programına katılan obez kişileri tıkınırcasına yeme bozukluğu olan ve olmayan şeklinde ayırıp iki grup arasındaki farkları bilişsel kurama göre incelemektir. Bu amaçla İ.Ü. Tıp Fakültesi Şişmanlık Polikliniğine başvuran 93 obez hasta ve 43 kişilik normal kontrol grubu olmak üzere toplam 136 kişiyle görüşülmüştür. Bu 136 kişi Yeme ve Kilo Özelliklerini Değerlendirme Ölçeğine göre değerlendirilip Tıkınırcasına Yeme Bozukluğu (TYB) grubu (n=26), ara sıra tıkınırcasına yiyen, ama TYB’nin bütün ölçütlerine uymayan TY grubu (n=17), tıkınırcasına yemeyen obez (TYO) grubu (n=50) ve kontrol grubu (n=43) olarak dörde ayrılmıştır. Oluşturulan dört gruba Anket Formu, Yeme Tutumu Testi, Bilişsel Çarpıtmalar Ölçeği, Vücut Algısı Ölçeği, Edinburgh Bulimia Araştırma Testi, Otomatik Düşünceler Ölçeği, Kısa Semptom Envanteri, Beck Depresyon Envanteri ve Fonksiyonel Olmayan Tutumlar Ölçeği verilmiştir. Yapılan istatistiksel değerlendirmeler sonucunda TYB grubunun Otomatik Düşünceler, Bilişsel Çarpıtmalar, Fonksiyonel Olmayan Düşünceler testlerinde TYO grubundan anlamlı derecede daha yüksek puan aldığı görülmüştür. Beden imajından hoşnut olma derecesi TYB grubunda TYO’dan düşüktü. Kısa Semptom Envanteriyle ölçülen psikopatoloji TYB grubunda TYO’dan yüksektir. Depresyon, TYB grubunda TYO’dan yüksek bulunmuştur. Yeme Tutumu Testiyle ölçülen yeme tutumları TYB ve TYO gruplarında birbirinden farklı değildir, BITE’a göre iki grup arasında anlamlı derecede fark bulunmaktadır. Sonuç olarak tedavi için başvuran obez kişiler arasında bulunan tıkınırcasına yeme bozukluğu alt grubu, bilişsel yapı ve psikopatoloji açısından tıkınırcasına yemeyen obez grubundan farklı olduğu söylenebilir. Kilo kaybetme tedavisi verilirken bu durumun göz önünde bulundurulması tedavi açısından faydalı olabilir diye düşünüyoruz.
Bu çalışmada tıbben açıklanamayan belirtileri olan kadınların, aile içi ve/veya çocukluk çağı şiddet yaşantısı bağlamında incelenmesi amaçlanmıştır. Bu temel amaca ek olarak, çalışmanın iki yan amacı daha vardır: (1) Çocukluk çağı ve/veya yetişkin dönem aile içi şiddet yaşantısının etkilerini, yetişkin dönem psikolojik (somatizasyon, depresyon ve aleksitimi vb.) semptomlar açısından araştırmak. (2) Tıbben açıklanamayan belirtiler grubundaki hastaların iç hastalıkları polikliniğine başvuruları sırasında, muayene eden hekim tarafından şiddet yaşantısının sorulma sıklığını ve hastaların bu tür sorulara yaklaşımlarını belirlemek. Bu araştırma, tıbben açıklanamayan bedensel yakınması olan kadınların, çocukluk çağında istismar edildikleri ve/veya yetişkin dönemde aile içi şiddete maruz kaldıkları temel hipotezi üzerine kurulmuştur. Çalışma tıbben açıklanamayan belirtiler grubu (50 hasta), kronik fiziksel hastalık grubu (50 hasta) ve akut fiziksel hastalık grubu (46 hasta) olarak isimlendirilen üç araştırma grubu ile gerçekleştirilmiştir. Üç araştırma grubuna da yarı yapılandırılmış görüşme formu, Beck Depresyon Ölçeği (BDÖ), Kısa Semptom Envanteri (KSE), Çocukluk Çağı Kötüye Kullanımı ve İhmali Soru Listesi, Toronto Aleksitimi Skalası (TAS) uygulanmıştır. Verilerin istatistiksel analizleri, tıbben açıklanamayan belirtileri olan kadınların aile içi şiddete -özellikle fiziksel ve duygusal şiddet- maruz kaldıkları şeklindeki genel hipotezimizi doğrulamıştır. Hem çocukluk hem de yetişkinlikte aile içi şiddette maruz kalmanın tıbben açıklanamayan belirtilerin ortaya çıkma olasılığını arttırdığı saptanmıştır. Ancak, yalnızca çocukluk çağında istismara maruz kalmış olma ile tıbben açıklanamayan belirtiler arasında ilişki olmadığı tespit edilmiştir. Tıbben açıklanmayan belirtiler grubunun BDÖ ve KSE puanlarının akut ve kronik fiziksel hastalık gruplarından ileri derecede yüksek olacağı hipotezi doğrulanmış; ancak, tıbben açıklanmayan belirtiler grubunun TAS puanlarının akut ve kronik fiziksel hastalık gruplarından yüksek olacağı hipotezi doğrulanmamıştır. Tıbben açıklanamayan belirtileri olan ve aile içi şiddete (herhangi bir/ birkaç şiddet türü, duygusal ve fiziksel şiddet) maruz kalan kadınların Kısa Semptom Envanteri (KSE) alt ölçeklerinde somatizasyon puanlarının ve BDÖ puanlarının akut veya kronik hastalığı olan ve aile içi şiddet gören kadınlardan daha yüksek olduğu hipotezi doğrulanmıştır. Ancak, bu durum TAS puanları geçerlilik kazanmamıştır. Tıbben açıklanamayan belirtiler grubunda somatizasyon düzeyi ile depresyon ve aleksitimi düzeyleri arasında, doğru orantılı ve anlamlı bir ilişki saptanmıştır. Tıbben açıklanamayan belirtiler grubunda depresyon düzeyini arttıran risk faktörleri olarak, yetişkin dönemde duygusal şiddete, fiziksel şiddete maruz kalmak ve çocukluk çağında duygusal kötüye kullanım tespit edilirken, yetişkinlikte fiziksel şiddet görmek ve çocuklukta aşağılanma somatizasyon düzeyini arttıran risk faktörü olarak belirlenmiştir. Aleksitimi riskini arttıran tek şiddet türü çocukluk çağında duygusal istismar olarak tanımlanan aşağılanmadır. Ayrıca iç hastalıkları polkliniğine başvuruları sırasında kadınların hiçbirine muayene eden hekim tarafından şiddet görüp görmediği ile ilgili soru sorulmamıştır. Şiddete maruz kalan kadınların hepsi bu konuda kendilerine soru sorulmasına açık olduklarını bildirmiştir. Sonuç olarak, süregen tıbben açıklanamayan belirtilerle (yaygın ağrılar, bitkinlik, yorgunluk vb) sağlık kurumlarına başvuran kadınlarda, aile içi şiddet yaşantısının sorgulanması gerekmektedir.


Yorum yaz