
-
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- +90 444 5 065
- http://www.yyu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
PROF. DR. ABDÜLHAMİT TÜFEKÇİOĞLU
Üniversite: Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Yazı sanatı (TR)
2. Yazma eserler (TR)
3. Yazma (TR)
4. Van Müzesi (TR)
5. Tezhib sanatı (TR)
6. El yaralanmaları (TR)
7. Sanat eserleri (TR)
8. Mimarlar (TR)
9. Mimari üslup (TR)
10. Mimari eserler (TR)
11. Mimar Davud Ağa (TR)
12. Biyografi (TR)
13. Ölü gömme adetleri (TR)
14. Süslemeler (TR)
15. Mezarlar (TR)
16. Mezar taşları (TR)
17. Mardin-Savur (TR)
18. Şanlıurfa (TR)
19. Tarihi eserler (TR)
20. Tarihi binalar (TR)
21. Sanat tarihi (TR)
22. Konaklar (TR)
23. Türk süsleme sanatı (TR)
24. Osmanlı mimarisi (TR)
25. Mimari süslemeler (TR)
26. Duvar resimleri (TR)
27. Hand injuries (EN)
28. Illumination art (EN)
29. Van Museum (EN)
30. Hand kerchief (EN)
31. Manuscripts (EN)
32. Calligraphy (EN)
33. Biography (EN)
34. Mimar Davud Ağa (EN)
35. Architectural works (EN)
36. Architectural style (EN)
37. Architects (EN)
38. Artistic wor (EN)
39. Mardin-Savur (EN)
40. Tambstones (EN)
41. Graves (EN)
42. Ornaments (EN)
43. Tradition of burying the dead (EN)
44. Mansions (EN)
45. Art history (EN)
46. Historical buildings (EN)
47. Historic buildings (EN)
48. Şanlıurfa (EN)
49. Wall paintings (EN)
50. Architectural decorations (EN)
51. Ottoman architecture (EN)
52. Turkish decorative art (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Gaziantep Türk-İslam Dönemi mimari süslemeleri Turkish-Islamic architectural ornaments in Gaziantep
ÖZET Birçok medeniyete ev sahipliği yapmış olan Gaziantep, Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin batı ucunda yer almaktadır. Gaziantep şehrinin ilk olarak Hititler tarafından kurulmuş olduğu bilinmektedir. Türkler Antep bölgesine on birinci yüzyılın sonlarına doğru yerleşmeye başlamışlardır. Antep’te sırasıyla, Anadolu Selçuklu, Eyyubi, Memluklu, Karakoyunlu, Dulkadıroğulları ve en sonra da uzun bir zaman periyodu içerisinde Osmanlılar hâkimiyet kurmuşlardır. Gaziantep Türk-İslam Dönemi Mimari Süslemeleri adlı bu araştırmada günümüzde varlığını sürdüren ve sürdürememiş 57 eser (Eyyubiler’den Osmanlılar devrinin 20. yy. başlarına kadar) incelenmiştir. Gaziantep’te yapılmış olan bu araştırma ile, özellikle bölgenin karmaşık kültürel yapısının getirdiği çeşitliliğin mimari süslemeye yansımalarının anlaşılması ve biraz daha aydınlık hale gelmesi, Gaziantep mimari süsleme sanatının Türk mimari süsleme sanatındaki yerinin belirlenmesi ve ayrıca çeşitli etkenler sonucu ilk tahrip olup yok olan süslemelerin tesbit edilerek geleceğe görsel ve yazınsal veri bırakmayı da amaçlamıştır. Gaziantep’te günümüzde yaşayan mimari eser sayısının esas sayının kat kat altında olduğu anlaşılmaktadır. Gaziantep oldukça geniş ve çok yönlü bir mimari mirasa sahiptir. Bu eserler içerisinde en fazla süslemeye sahip olanlar dini mimari yapıları ve günümüze geç dönemden kalan az sayıdaki sivil mimari örnekleridir. Gaziantep coğrafyasının da komşu olduğu Anadolu’nun güneydoğusu ile Halep ve Musul gibi Kuzey Suriye ve Kuzey Irak’ın önemli yerleşim bölgelerinde gelişen mimari arasında ortak özellikler bulunmaktadır. Gaziantep mimarisi Suriye’deki dini yapılarda şahit olunan enine dikdörtgen plan, minarelerdeki kapalı şerefe uygulamaları, mimaride yoğun renkli taş kullanımı ve bazı süsleme motiflerinin benzerliği yanında Anadolu Türk sanatından da birçok iz taşımaktadır. Mimaride kullanılan ana inşaat malzemesi kireçtaşıdır (kalker), kaynaklara göre ahşap camilerin ya da mescitlerin de olduğu ancak günümüze ulaşmadığı anlaşılmaktadır. Gaziantep Türk-İslam mimari eserlerinde, renkli kesme ve plaka taşlar süslemelerde sevilerek kullanılmıştır, ahşap malzeme dini yapılarda ağırlık sırasına göre kapı kanatlarında, mahfillerde, minberlerde ve bazı minare korkuluklarının inşasında süsleme malzemesi olarak yer bulmuş ve dini yapılar dışında ahşap malzemenin kullanım alanı konutlar olmuştur. Mimaride çini uygulamasına bazı cami minarelerinin süslemelerindeki baçini de denilen çini tabaklar dışında yok denecek kadar az yer verilmiştir. Hat sanatının birkaç olgun örneği mevcuttur. Metal süsleme sanatının tarihi değer taşıyan az sayıdaki örneklerine bazı camilerin kapı kilit sistemlerinde ve çekeceklerinde şahit olunmaktadır. Tamamı geç dönemlerde yapıldığı tahmin edilen korkuluk ve muhafazalarda metal bükme yöntemiyle kafes tekniğindeki süslemeler ağırlık taşımaktadır. Gaziantep mimari eserlerinin giriş cepheleri, beden duvarları içerisinde en fazla süslemeli olan kesimlerdir. Beden duvarlarının iç tarafa bakan kesimlerinden mihrapların bulunduğu duvar yüzeyleri süsleme açısında ikinci sırayı teşkil eder ve bunların dışındaki duvar yüzeyleri oldukça sadedir. Süsleme açısından dini yapılardan sonra nispeten öne çıkan sivil mimari örnekleri dışında su yapılarında, ticaret yapılarında ve diğer yapılarda sadelik hâkimdir. Türk sanatının tarihi seyri içerisindeki gelişmeler, Gaziantep tarihi kesitinde de parelel olarak devam etmiş ve sonrasında da Suriye gibi yakın komşularının sanat anlayışlarından aldığı etkilerden daha fazlasını Osmanlı Batılılaşma Dönemi’nden almıştır. Anahtar Kelimeler: Gaziantep, Türk-İslam, Mimari, Süsleme.
Van Müzesi’ndeki yazma eserlerin sanatsal özellikleri üzerine araştırma A research on the artistic quality of manuscripts in Museum of Van
?Van Müzesi’ndeki Yazma Eserlerin Sanatsal Özellikleri Üzerine Araştırma? adlı bu çalışmada, Van Müzesi’nde bulunan 143 adet el yazması eser içerisinden seçilen 21 adet el yazması tanıtılmış ve tarihlendirilmiştir. Eserler arasında tasnif yaparken en önemli kriter olarak cilt, tezhip, hat, minyatür, ebru ve sanatsal özelliği açısından ağırbasan eserler seçilmiştir. Bu açıdan eserler üzerinde herhangi bir dönem ve tarih sınırlamasına gidilmemiştir. Ancak katalog bölümündeki eserlerin tasnifini tarih esasına göre sıralamaya tabi tuttuk. Çalışmalarımızın ilk aşamasında Van ve Van Müzesi ile ilgili bilgi verilmiştir. Ardından Türk İslam kültüründe yazma eserlerin gelişimi başlığı altında İslam öncesi kültürlere ait yazma eserlerin durumu, İslami dönem yazmaların gelişimi ve yazma eseri oluşturan malzemeler anlatıldıktan sonra bir yazma eserlerde yer alması gereken sanat dallarından; cilt, hat, tezhip, kâtı’, minyatür, kâğıt, ebru ve diğer sanat dalları yazılmıştır. Çalışma konumuzu teşkil eden el yazmalar ile ilgili tanımlar ve içerikleri hakkında bilgi verildikten sonra katalog bölümüne geçilmiştir. Katalog bölümünde, çalışma konumuzu oluşturan Van Müzesi’ndeki 21 adet el yazması eser incelenmiştir. Bu ciltlerin kapaklarının genel kompozisyonları, teknikleri, malzemeleri, bezemeleri, ön ve arka kapaklar, sertap, miklep gibi bölümlerin genel durumları hakkında bilgiler verilmiştir. Ayrıca yazma kitaplarla ilgili künye ve tanımlamalar yine bu bölümde işlenmiştir. Değerlendirme ve karşılaştırma bölümünde ise çalışmamızın konusunu teşkil eden el yazmalarının, yazı, cilt, tezhip ve kâğıt özelliklerine göre genel bir bilgi verilmiştir. Daha sonra sanatkârlar, yazma eserlerde metodoloji, yazma eserler sözlüğü ve sonuç bölümüne geçilmiştir. Tez; özet, summary, kaynakça, fotoğraf listesi ve fotoğraflar bölümleriyle son bulmaktadır. Kültür tarihimizin birinci elden kaynakları durumunda olan ve kültürümüzün geçmişi ile geleceği arasında köprü durumunda olan el yazmalarının dünü ve bugünün bir sentezini yapmaya çalıştık. Amaçlarımızdan biride, sadece İslami döneme ait el yazmalar üzerinde durmak değil, İslam öncesi dönemlerde de insanlar arasındaki işletişim ya da kültürlerini en iyi bir şekilde bizlere anlatan bu eserlerin, geçmişten günümüze nasıl bir gelişim ve etkileşim içersinde olduklarını sunmaktır.
Mimar Dâvud Ağa’nın hayatı, eserleri ve üslup anlayışı Mimar Dâvud Ağa?s life, works and style
Başlangıcından sonuna kadar birçok eserin meydana getirildiği Osmanlı mimarisinde zirve nokta, şüphesizki klasik dönemdir. Diğer medeniyetlerle olan etkileşimini, kendi üslup ve mimarisiyle birleştirerek özgün bir mimari çizgi oluşturan Osmanlılar, yetiştirdiği mimar ve sanatkârlarla bu gelişimi sürdürmüştür. Sinan’la birlikte zirveye ulaşan Osmanlı klasizmi, Mimar Dâvud Ağa’yla birlikte sürmüştür. Üstâdından edindiği mimari birikime kendi üslup özelliklerini de ekleyen Dâvud Ağa’nın, meydana getirdiği eserlere ustasından farklı olarak açıkça imzasını koyduğu sonucuna ulaşılmıştır. Araştırmalarımız sonucunda Mimar Dâvud Ağa’nın üç yapı kitabesine imza koyduğu tespit edilmiştir. Bu İmzalar; Çarşamba Mehmed Ağa Külliyesi, Koca Sinan Paşa Külliyesi ve Sinan Paşa Köşkü Çeşmesi’nde bulunmaktadır. Özellikle 1585 tarihli Çarşamba Mehmed Ağa Külliyesi bu noktada ayrı bir önem arz etmektedir. Ustasının sağlığında ve başmimarlığında bir külliyeye imza koymak Mimar Sinan’ın çırakları arasında sadece Dâvud Ağa’ya mahsus olduğu anlaşılmıştır. Bu durum Dâvud Ağa’nın maharetinin, sanatının ve ustası tarafından yeğlendiğinin en açık kanıtlarından olmalıdır. Böylece Mimar Sinan kendisinden sonra gelebilecek başmimar olarak Dâvud Ağa’yı açık bir şekilde işaret etmek istemiş olabilir. Dâvud Ağa’nın, Çarşamba Mehmed Ağa Külliyesi’ni inşa ettiği yıllarda henüz başmimarlık makamında Sinan olduğu için, imzasını “mimar” ünvanı ile kitabede kaydettiği tespit edilmiştir. Dâvud Ağa’nın imzasına rastlanan ikinci eser olan 1591 tarihli Koca Sinan Paşa Köşkü Çeşmesi üzerinde yer alan imzasını da “mimar” ünvanı ile atmıştır. Mimarın üçüncü ve son imzasına ise 1594 tarihli Koca Sinan Paşa Külliyesi’nde sebil üzerindeki rastlanılmaktadır. Dâvud Ağa bu kitabede “serdâr-ı mimârân” ünvanını kullanmıştır. Bu imza Dâvud Ağa’nın “başmimar” olduğuna işaret eden bir husus olarak karşımıza çıkmıştır. Bu unvan Osmanlı mimarlık teşkilatı terminolojisi açısından da ayrı bir öneme sahiptir. Şüphesiz ki Dâvud Ağa tarafından meydana getirilmiş daha birçok eser mevcuttur. Ancak belirli yapılar dışında imzasının bulunmayışı, eserlerinin ve hayatının Mimar Sinan ya da Sedefkâr Mehmed Ağa gibi kayıt altında tutulduğu bir belgenin bulunmaması bizi adı geçen mimarın hayatı, eserleri gibi çok önemli bilgilerden mahrum bırakmaktadır. Bu durumda, dönemin padişahı başta olmak üzere önemli devlet adamlarının siparişlerinin bizzat devrin başmimarı tarafından inşa edildiği düşüncesinden hareketle imzalı olan eserleri diğerleriyle karşılaştırılarak yapıların Dâvud Ağa’ya aidiyeti belirlenmeye çalışılmıştır. Bu bağlamda üzerinde imzası olmayan Gazanfer Ağa Külliyesi’nin, imzasının bulunduğu Koca Sinan Paşa Külliyesi’nden hareketle, Dâvud Ağa’ya ait olduğunu daha kesin bir ifade ile söylemek durumuna kavuşmaktayız. Medrese merkezli külliye programlarının öncüsü olan Dâvud Ağa; başmimarlık döneminde Koca Sinan Paşa Külliyesi, Gazanfer Ağa Külliyesi, Kızlarağası Mehmed Ağa Külliyesi, Hadım Hasan Paşa Külliyesi gibi dört önemli külliye meydana getirmiştir. Bu yapılardan, Dâvud Ağa’nın imzasını taşıyan, Koca Sinan Paşa Külliyesi’nde türbe ve sebilin bir avluda, medresenin ayrı bir avluda toparlandığı plân anlayışının Gazanfer Ağa Külliyesinde de uygulandığı görülmüştür. Bu plân özelliğinden hareketle Gazanfer Ağa Külliyesinin Mimar Dâvud Ağa eseri olduğu sonucuna varılmıştır. Gazanfer Ağa’nın önemli devlet adamı olması ve Gazanfer Ağa Külliyesi’nin Dâvud Ağa’nın başmimarlık döneminde inşa edilmiş olması da bu sonucu destekleyen hususlardır. Dâvud Ağa tarafından uygulanan küçük ölçekli külliye programları, kendisinden daha sonra Mimar Sedefkâr Mehmed Ağa tarafından da benimsemekle birlikte, türbe-medrese birlikteliğinin sağlanması, Mimar Dâvud Ağa’nın geliştirdiği medrese merkezli külliye üslubuna yeni bir açılım getirmiştir. Kuyucu Murad Paşa ve Ekmekçizade Ahmed Paşa Külliyelerinde türbe ile medresenin dershanesi birbirine bitişik inşa edilerek Selçuklu mimarisinde görülen türbe-medrese dershanesi birlikteliğinin yansıması izlenebilmektedir. Bu durum Sedefkâr Ağa’nın kendi üslup anlayışı içerisinde değerlendirilebilir. Böyle bir plân anlayışının ortaya çıkmasındaki temel husus, bânînin kendisini unutturmayarak hayır duası istemesi olmalıdır. Tez çalışmamız kapsamında Dâvud Ağa’nın cami merkezli ve medrese merkezli olmak üzere iki plan tipolojisi kullandığı sonucuna varılmıştır. Mimar Dâvud Ağa’nın cami merkezli külliyelerinden olan ve kitabesinde imzasının yer aldığı Mehmed Ağa Külliyesi’nde ustası Mimar Sinan’ın izinden gittiği anlaşılmaktadır. Bu külliye bünyesindeki Mehmed Ağa Türbesi, caminin kıble yönü istikametinde konumlandırılması (P.1), klasik dönem Osmanlı mimarisinde kabul gören bir kullanım olarak karşımıza çıkmaktadır. Ancak küçük ölçekli ya da medrese merkezli olarak tabir edilen külliye programlarında bu durum farklıdır. Türbe ile sebil yapısı ayrı bir avluda toparlanarak, cami merkezli külliyerdeki kullanımdan ayrılmıştır. Bu durum mimarın kendine has üslup özelliklerinden birisi olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu noktada XVI. yy.ın sonlarına has küçük ölçekli mimari programların öncüsü ve uygulayıcısı Dâvud Ağa’nın ustalık ve yeteneğinin Mehmed Ağa Külliyesi, Cerrah Paşa Külliyesi, Nişancı Mehmed Paşa Külliyesi gibi büyük ölçekli külliye programları kadar dar ve çoğu kez asimetrik arazi üzerine ustalıkla yerleştirdiği Koca Sinan Paşa Külliyesi, Eminönü Siyavuş Paşa Medresesi, Kızlarağası Mehmed Ağa Külliyesi gibi mimari eserlerde aramayı da ihmal etmemek gereklidir. Cerrah Paşa külliyesi, Eminönü Yeni Camii, Sepetçiler Kasrı ve Sinan Paşa Köşkü gibi yapılar ise onun maharetini ve sanatını ispat eden mimari eserler olarak karşımıza çıkmaktadır. Özellikle Eminönü Yeni Cami Külliyesi Dâvud Ağa tarafından tamamlanmış olsaydı -şüphesizki- onun üslubuna ve mimarlığına dair çok önemli bilgiler edinebilecektik. Bu caminin temel atma aşamasında denize yakın olması nedeniyle meydana gelen problemlerin ustaca çözümü, Dâvud Ağa’nın su yolu nazırlığı tecrübelerinin bir sonucu olduğu anlaşılmıştır. Dâvud Ağa’nın meydana getirdiği eserler incelendiğinde mimaride değişiklik arayışları içerisinde olduğu sonucuna varılmaktadır. Üstâdı Sinan’ın Şehzade Camiinde dış yanlarda yer verdiği mahfiller Mimar Dâvud Ağa tarafından Mesih Mehmed Paşa camiinde de uygulanmıştır. Yine ustasının sıkça kullandığı mihrap sofasının, Çarşamba Mehmed Ağa Camii, Mesih Mehmed Paşa Camii, Nişancı Mehmed Paşa Camii, Cerrah Paşa Camii gibi yapılarda uygulandığı gözlenmiştir. Gerek üslup özelliği gerekse başlattığı imza koyma geleneği ile Sinan sonrası Osmanlı mimarisine çok önemli katkıları olan mimar; yeteneğini, maharetini ve sanatını kanıtlamış ve ölümü üzerine bu görevi Mimar Dalgıç Ahmed Ağa devam ettirmiştir. Ardından Sedefkâr Mehmed Ağa, Kasım Ağa, Mustafa Ağa gibi mimarlarla Sinan sonrası mimarlık faaliyetleri devam etmiştir.
Savur’daki mezartaşları The gravetones in
Tarihte önemli bir konuma sahip olan Savur tarihteki bir çok uygarlığa ev sahipliği yapmış ve bu uygarlıkların sanat eserlerini bağrında barındırmış ve hala barındırmaktadır. Mezar ve mezarlık kültürü yeryüzünde hayat sürmüş bütün insanlar ölüleri için bazen devasa yapıtlar, küçük mimari eserler bazen de çok basit formda mezarlar yapmışlardır. Bu insanoğlunun öldükten sonrada var olma isteğinin bir tezahürüdür. İnsanların inançlarına göre ölülerini gömme işlemi toplumdan topluma, inançtan inanca, kültürden kültüre farklılık göstermektedir. Toplumların zaman içinde inançları değişse de kültürlerindeki ölü gömme ve mezar anlayışı kısmi bir değişikli göstermiş veya o inanca yada kültüre uyumlu hale gelmiştir. Bütün ölü gömme faaliyetlerini doğrudan etkileyen insanların inançları olmuştur. Mezarlıklar ve mezar taşları bulundukları bölgeye ait oldukların milletin ve kültürün mührünü basarlar. Orta Asya’dan Anadolu’nun içlerine kadar uzanan mezar yapma geleneği toplumun ve çağın insanlar üzerinde bıraktığı kültürel değişimi ve etkileşimi sonucunda meydana gelen devinimi mezarlık kültüründe görmek mümkündür. Mardin ve yöresinde İslamiyet’ ten başka dinlerinde bulunması kültürel bir etkileşimin meydana gelmesine neden olmuş olup; sanata ve mimariye yansımıştır. Bu yansıma çok azda olsa mezar yapımında göze çarpmaktadır. Savur’daki mezarlar ve mezarlıklar Türk kültürünün farklı zaman dilimlerinde sahip oldukları yansımalar hakkında bize delil sunan en önemli kültür değerlerimizdir. Bu bağlamda bizde Savur ve çevresinde bulunan bu kültürel varlıklarımızın tarihteki yerlerini almaları için böyle bir çalışma yaptık.
Şanlıurfa ve ilçelerinde bulunan tarihi konaklar
Güneydoğu Anadolu Bölgesi’nin önemli şehirlerinden biri olan Şanlıurfa, ilk çağlardan bugüne kadar önemli uygarlıklara ev sahipliği yapmış ve büyük bir kültür ve ticaret merkezi olmuştur. Bu zengin kültürü günümüzde halen bünyesinde barındıran Şanlıurfa bu açıdan büyük bir öneme sahiptir. ?Şanlıurfa Ve İlçeleri’nde Bulunan Tarihi Konaklar? başlığı altında yapılan bu çalışmada, giriş bölümü, konunun niteliği ve önemi, Şanlıurfa’nın coğrafik özellikleri ve tarihçesi, Şanlıurfa Sivil Mimarisinin genel özellikleri, Şanlıurfa Sivil mimarisinin bölümleri, Şanlıurfa Sivil mimarisinin biçimlenmesinde etkili olan nedenler, işlendikten sonra Şanlıurfa ve İlçelerinde yer alan önemli konaklardan 8 tanesi bilimsel açıdan incelenerek bunların tamamı katalog düzeni içinde tanıtılmaya çalışılmıştır. Çalışmanın değerlendirme ve karşılaştırma bölümlerinde, incelenen örneklerin mimari plan şema özellikleri belirtildikten sonra, Şanlıurfa yöresi ve çevre illerdeki ev mimarisi ile karşılaştırılmaları yapılarak, benzer ve farklı yönleri ortaya konmaya çalışılmıştır. Sonuç bölümünde ise, değerlendirmeler ışığında varılan sonuç kısaca belirtilmiştir. Araştırma, bibliyografya, çizim ve fotoğraf listesi ile fotoğraf ve çizimlerle sonuçlandırılmıştır.
Balıkesir çeşmeleri Balikesir fountains
Tarihi M.Ö. 3.000 yıllarına kadar uzanan Balıkesir, üzerinde yaşayan milletler ve bırakmış oldukları eserler bakımından da oldukça dikkat çekicidir. Ancak tez çalışmamızın ana konusu Osmanlı Dönemi Balıkesir Çeşmeleri olduğu için Balıkesir’in ya da antik çağlarda bilinen adı ile Mysia’nın bu geniş tarihsel süreci içinden Osmanlı Dönemi’ne ait çeşme mimarisini ele almaktayız. Türk-İslam dönemi su mimarinsin en sanatsal yapıları olan çeşmeler mükemmel mimari düzenlemeleri, şebekeleri, taş süslemeleri, hat ve kalemişi gibi bezemeleri ile dönemlerinin anıtsal özelliklerini yansıtmaktadır. Çeşmeler, suyun; kaynağından bir hazneye toplanarak veya borularla getirilerek lüleli veya musluklu, mermerden, taştan veya buna benzer malzemelerden yapılmış, umuma mahsus su alma yerleridir. ?Osmanlı Dönemi Balıkesir Çeşmeleri? adlı bu çalışmamızda Balıkesir ili ve ilçelerindeki çeşmeler mimari planı, cephe düzenlemesi ve dönemsel özellikleri bakımından incelenmiştir. Balıkesir dışında Osmanlı Döneminde farklı yerleşimlerde inşa edilen çeşmeler ile aralarındaki benzerliklerin ve farklılıkların ortaya konması amaçlanmıştır. Bu amaç doğrultusunda yapılan çalışmalar sonucunda Balıkesir il merkezinde, İlçelerde ve ilçelere bağlı köylerde 38 adet çeşme tespit edilmiştir. Eserlerin çoğu ilçelerde yer almaktadır. Eserlerin dağılımı şöyledir. On iki adedi Balıkesir Merkezinde, altı adedi Havran’ da, altı adedi Edincik’te, beş adedi Bandırma’da, üç adedi Gönen’de, iki adedi Pamukçu’da ve Erdek, Bigadiç, Edremit ve Manyas’ta birer adet çeşme bulunmaktadır. Çalışmanın ilk aşamasında bölge ve Balıkesir ile ilgili tüm kaynaklar taranmıştır. Su mimarisiyle ilgili temel kaynaklar tarandıktan sonra köprüler, hamamlar, çeşmeler ile ilgili yapılan çalışmalar incelenmiştir. Daha sonra tez kapsamında 2009 Temmuz ve Ağustos aylarında bölgede arazi çalışmaları yapılmıştır. Araştırmalar sonucunda Balıkesir ili ve ilçelerinde tespit edilen mimari eserlerin fotoğrafları çekilerek rölöve ölçümleri yapılmıştır. Elde edilen bilgi ve belgeler doğrultusunda ilk olarak Balıkesir ilinin adı, tarihi ve coğrafi özelliklerine değinilmiştir. Katalog bölümünde ?Balıkesir Çeşmeleri? başlığı altında Balıkesir’deki çeşmeler, mimari özellikleri, kitabe bilgileri ve dönemsel özelikleri kronolojik olarak incelenmiştir. Değerlendirme ve karşılaştırma bölümünde eserler eldeki veriler ışığında kendi aralarında benzerleri ile ve bölgedeki diğer benzer yapılarla karşılaştırılmıştır. Sonuç Bölümünde ise yapıların genel bir tarifinden ve özelliklerinden bahsedildikten sonra varılan sonuç kısaca belirtilmiştir.
Arnavutluk’taki Osmanlı dönemi mimarisinde süsleme Decoration in Ottoman architecture in Abania
Bu çalışmada, Arnavutluk?ta Osmanlı hâkimiyeti sürecinde inşa edilmiş olan yapılardaki süslemelerin tespit edilmesi ve incelenmesi amaçlanmıştır. Osmanlı İmparatorluğu, on beşinci yüzyıl sonlarından yirminci yüzyıl başlarına kadar süren dönem içerisinde, bu coğrafyada farklı ve çok sayıda yapı inşa etmiştir. Bu yapılar sadece işlevsel özellikleri ile değil aynı zamanda mimari süslemelerdeki estetik yönleri ile de dikkat çekmektedirler. Bilindiği üzere mimari süslemeler, çabuk bozulmaları ve farklı nedenlerle tahrip edilmelerinden dolayı zaman içerisinde yok olmaktadırlar. Bu nedenle Arnavutluk?taki Osmanlı Dönemi?nde inşa edilip günümüze ulaşmış yapılardaki süslemelerin tespit edilmesi, kayıt altına alınması ve belgelenmesi Türk sanat tarihi açısından önemlidir. Araştırmada; İmparatorluğun bu coğrafyadaki yapılarda ortaya koyduğu süslemeler, yapıldıkları tarihlere göre tasnif edilmiş, bulundukları yerlere göre incelenmiştir. Malzeme türü ve motif çeşitliliği açısından ele alınan süslemeler, üslup, teknik ve düzenleme açısından analiz edilmeye çalışılmıştır. Mimari süslemelerin kimler tarafından nasıl yaptırıldığı irdelenmiş; sanatkârlar ile yetiştikleri okul ve atölyeler yerel-bölgesel kültürler içerisinde değerlendirilmiştir. Süslemelerin oluşumunda üslup özellikleri ve dönemin etkileri araştırılmış, başkent İstanbul?un himayesi ve Anadolu ile etkileşiminin nasıl gerçekleştiği sorusuna cevap aranmıştır.Arnavutluk?taki Osmanlı mimarisinde görülen süslemeler, genel ilkeler açısından türdeş ancak özele inildiğinde bazı farklılıklar ortaya koymaktadır. Anadolu?da daha yaygın olarak kullanılan taş ve çini süslemeler, Arnavutluk?ta coğrafi koşullara bağlı olarak yerini boya ve ahşap malzemeli süslemelere bırakmıştır. Anadolu?daki yapı örneklerinde daha çok geometrik süslemeler öne çıkarken, Arnavutluk?ta bitkisel süslemelerin tercih edildiği görülmektedir. Bu süslemeler, bazı farklılıklar göstermelerine rağmen; Balkanlarda Türk-İslâm kimliğini en güçlü şekilde yansıtan örnekleri temsil ederler. Bu yapılardaki süslemelere Osmanlı kimliğini kazandıran özellik, motif ve kompozisyonların türü ve biçiminden ziyade, süslemelerin temsili ve ele alınış biçiminde yatmaktadır. Bu nedenle, Osmanlı hâkimiyeti sırasında Arnavutluk?ta inşa edilen yapılar ve süslemeleri, malzeme, üslup, teknik ve düzen farklılığına bakılmaksızın tarihsel bir olgu olarak Osmanlı sanatının ürünleri olarak kabul edilir. Anahtar Kelimeler: Balkanlar, Arnavutluk, Osmanlı Mimarisi, Osmanlı Sanatı, Süsleme,


Yorum yaz