
-
Gazi Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
- +90 312 212 6840
- http://gazi.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ.DR. EMEL EROĞLU
Üniversite: Gazi Üniversitesi
Bölüm: Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Sabit ortodontik tedavide kanin retraksiyonu safhasında kanin dişe uygulanan kortikotominin diş hareketi üzerine etkisinin incelenmesi Evaluating the effect of corticotomy in tooth movement applied to canine during canine retraction phase of fixed orthodontic treatment
148 ÖZET Bu araştırmanın amacı kanin retraksiyonu safhasında kanin dişe kortikotomi ve kortikoektomi cerrahi girişimleri ile beraber uygulanacak sabit mekaniklerin diş hareketi üzerine etkisini incelemek; diğer bir deyişle, kortikal kemik direncinin retraksiyon safhasında diş hareketlerini ne ölçüde etkilediğini araştırmaktır. Bu amaçla, üst 1. premolar diş çekimli sabit ortodontik tedavi endikasyonu konulan, ankraj isteminin maksimum olmadığı, iskeletsel yönden herhangi bir anomalinin olmadığı ve posterior bölgede fazla bir seviyeleme gereksinimi olmayan yaş ortalaması 17 yıl 8 ay (±1yıl 10 ay) olan postpuberal dönemdeki 3 erkek, 10 kız olmak üzere toplam 13 hasta araştırma kapsamına alındı. Araştırmanın amacı gereği, kanin retraksiyonu safhasında üst dental arkın bir yarısı sadece PG zembereğinin uygulanacağı kontrol tarafı ve diğer yarısı ise kortikotomik-kortikoektomik cerrahi yaklaşım ile PG zembereğinin beraber uygulanacağı cerrahi tarafı olarak seçildi. Cerrahi tarafında infıltratif anesteziyi takiben bukkal ve palatinalden lateral ve birinci molar diş arasından mukoperiosteal flep kaldırıldı. Hızlı devirli turlar ile keşi derinliği kortikal seviyede sınırlı tutulacak, süngerimsi kemik bütünlüğü korunacak şekilde; bukkal ve palatinalde, kanin dişin distal ve meziyalindeki interproksimal alveoler kemiğin kret tepesinin 1.5-2 mm üstünden başlayacak ve kanin dişin 2 mm apikalinde sonlanacak şekilde iki adet vertikal keşi ve vertikal kesilen birleştirecek şekilde bir horizontal keşi yapılarak kortikotomi uygulandı. Ayrıca, 1. premolar diş çekimini takiben çekim soketinin bukkal ve palatinalindeki kortikal tabakaya da traşlama yapılarak kortikoektomi yapıldı. 149 Kontrol bölgesinde birinci premolar diş çekiminden ve cerrahi bölgesinde cerrahi uygulamalardan bir hafta sonra PG kanin retraksiyon zembereği takıldı. Uygulama, her iki bölge için de kanin retraksiyonu tamamlandığında sona erdirildi. Her iki bölgede de kanin retraksiyonu için 100 gr kuvvet uygulandı. PG aktivasyonu kontrol bölgesinde ayda, cerrahi bölgesinde ise 15 günde bir yapıldı. Yapılan uygulamaların her iki bölgede diş hareketleri ve iskelet yapı üzerine etkisinin karşılaştırılabilmesi amacıyla; tüm bireylerden retraksiyon başlangıcında ve sonunda çalışma modelleri, lateral sefalometrik ve posteroanterior filmler ile periapikal filmler elde edildi ve ayrıca klinik ölçümler yapıldı. Yapılan klinik ölçümler ve model fotokopileri, lateral sefalometrik ile posteroanterior filmler üzerinde yapılan ölçümler biyometrik olarak eşleştirilmiş t-testi ile değerlendirildi. Hastalar, cerrahi esnasında ve sonrasında yaşadıkları rahatsızlığın sandıklarından daha az olduğunu belirtmişlerdir. Yapılan cerrahi uygulamanın diş ve çevre dokulara zarar vermediği saptandı. Cerrahi uygulamayla beraber yapılan sabit ortodontik tedavi ile retraksiyon süresinin kısaldığı (p<0.05) ve retraksiyon hızında (mm/ay) artış olduğu (p<0.05) saptandı. Ancak bu bulguların, klinik düzeyde önemlilik kazanacak kadar fazla bir değerde olmadığı kanaatine vanldı. Dolayısıyla, kortikal kemik direncinin kanin retraksiyonu safhasında, kanin diş hareketinde çok fazla bir etkinliğinin olmadığı düşünülebilir. Gruplar arasında kanin dişin kronunun sagital yöndeki hareket miktarı bakımından önemli bir fark bulunmazken, kök hareketleri bakımından fark önemli (p<0.05) bulundu. Buna bağlı olarak birim retraksiyonda oluşan eğilme miktan bakımından, gruplar arasındaki fark önemli (p<0.05) bulundu. Diğer bir deyişle, cerrahi grubunda kanin dişte kısa sürede daha paralele yakın hareket elde edildi. Buna karşılık ankraj kaybı miktan bakımından ise gruplar arasında önemli bir fark bulunmadı. Ayrıca, kanin dişin cerrahi grubunda palatinal, kontrol grubunda bukkal kök torku yaptığı ve kök torku bakımından gruplar arasındaki farkın önemli (p<0.01) olduğu bulundu.
Üst çenede tek taraflı molar distalizasyonu için oluşturulan yeni bir sistemin ortodontik bölgeye etkisi The effects of a newly developed system to achieve unilateral molar distalization on maxilla, to orthodontic region
153 ÖZET Bu araştırma, unilateral molar distalizasyonu elde etmek için geliştirilen, modifiye servikal headgear uygulamasının etkilerini değerlendirmek amacıyla yapıldı. Bir başka deyişle, her iki taraftaki ankraj ortamının birbirlerine göre farklılaştırılması durumunda, unilateral molar distalizasyonu etkisi oluşacağı hipotezi, test edildi. Böylece, bu modifiye uygulamada, servikal yönlü kuvvet, bir tarafta birinci molar dişe, diğer taraftaysa ikinci molar dişe, dış kollan eşit uzunlukta olan ve dış kol uçları yaklaşık tüber bölgesi hizasında sonlanan, bilateral simetrik yüz arkı vasıtasıyla iletildi. Bu nedenle, iç kollardan biri, diğerine göre daha kısa oldu. Molar distalizasyonunun daha fazla istendiği tarafta kuvvet, direk olarak üst ikinci molar dişe, diğer taraftaysa üst birinci molar dişe uygulandı. Dolayısıyla, uygulamanın, diferansiyel ankraj ortamı yaratılması suretiyle, birleşik ankraj sistemine dayandırılması düşünüldü. 3’ü erkek, 14’ü kız olmak üzere toplam onyedi birey araştırma kapsamına alındı. Bireylerin hepsinin dişsel asimetrik Sınıf II molar ilişkiye sahip olmasına dikkat edildi. Ayrıca, araştırma kapsamına alınan bireylerin tümünün üst daimi ikinci molar dişlerinin tamamen sürmüş şekilde daimi dişlenme döneminde olmalarına, iskeletsel iüşküerinin normal sınırlar içinde olmasına ve üst üçüncü molar dişlerinin kronlarının üst ikinci molar dişlerin trifurkasyosu seviyesinde veya daha yukarıda olmalarına özen gösterildi. Uygulamanın başlangıcında ve sonunda onyedi bireyden standart şartlar altında, lateral sefalometrik, posteroanterior film ve el-bilek filmleri ile ortodontik modeller elde edildi. Bu materyaller üzerinde 61 adet ölçüm yapılarak değerlendirildi. Verilerin biyometrik açıdan değerlendirmesi ise “eşleştirilmiş t testi” ile yapıldı. 154 Hastaların günde yaklaşık 16 saat süreyle kullanmaları istenen servikal headgearle, herbir tarafta 350-400 gramlık kuvvet, bilateral simetrik yüz arkı vasıtasıyla, uygulandı. Yeterli yer sağlanınca ve istenilen molar ilişki elde edilince, molar distalizyonu uygulaması sona erdirildi. Uygulama, ortalama 8.76± 4.08 ay sürdü. Her iki taraftaki birinci ve ikinci molar dişlerde tesbit edilen distalizasyon miktarlarının, biyometrik olarak önemli olduğu bulundu. Bireysel bazdaki değerlendirmelere göre ise, simetrik distalizasyondan çok, bantlı birinci veya bantlı ikinci molar diş tarafına doğru asimetrik distalizasyon eğilimi olduğu görüldü. Molar hareketlerinin, distale eğilme şeklinde gerçekleştiği tesbit edildi. Bantlı ikinci molar diş dışında tüm molar dişlerdeki distale eğilme miktarlarının, biyometrik olarak önemli oldukları bulundu. Bantlı birinci ve ikinci molar dişlerin biyometrik olarak önemli olmayan düzeyde distopalatinal yönlü rotasyona uğradıkları ve transversal yönde palatinale hareket ettikleri saptandı. İskeletsel değişimler incelendiğinde; ön yüz yüksekliği, alt ön yüz yüksekliği ve arka yüz yüksekliği boyutlarında, biyometrik olarak önemli düzeyde artışlar olduğu bulundu. İkinci molar dişlerin varlığının, birinci molar dişlerin distalizasyonunu etkilemediği görüldü. Bantlı ikinci molar dişin distalindeki tüber bölgesinin kemik yapısının anatomi ve histolojisinin, bu dişin ankrajmı kuvvetlendirdiği düşünüldü. Bu nedenle, bantlı ikinci molar dişteki distalizasyon miktarının hipotezin aksine beklenenden az olduğu görüldü. Bireysel bazda yapılan değerlendirmeler, taraflardan birine doğru asimetrik distalizasyon eğilimi olduğunu gösterse de, biyometrik verilerin, araştırma başında kurulan hipotezi desteklemesi zordur.


Yorum yaz