
-
Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ.DR. DAVUT DURSUN
Üniversite: Sakarya Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Türk Silahlı Kuvvetleri (TR)
2. Siyaset (TR)
3. Müdahale (TR)
4. 27 Mayıs 1960 ihtilali (TR)
5. Siyasi hayat (TR)
6. Siyaset (TR)
7. Siyasal katılma (TR)
8. Kadınlar (TR)
9. Azerbaycan (TR)
10. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (TR)
11. Denktaş, Rauf (TR)
12. Çok partili dönem (TR)
13. Zonguldak (TR)
14. Sosyal özellikler (TR)
15. Siyasal katılma (TR)
16. Seçmen davranışı (TR)
17. Seçimler (TR)
18. Tek Parti Dönemi (TR)
19. Kamusal mekanlar (TR)
20. Kamu planları (TR)
21. Cumhuriyet Dönemi (TR)
22. Siyaset felsefesi (TR)
23. Siyaset (TR)
24. Rawls, John (TR)
25. Adalet (TR)
26. Yeni Osmanlılar (TR)
27. Tanzimat Dönemi (TR)
28. Osmanlı Devleti (TR)
29. Muhalefet (TR)
30. İktidar (TR)
31. Siyasi iktidar (TR)
32. Siyaset (TR)
33. Meşruiyet (TR)
34. Demokrasi (TR)
35. Yugoslavya (TR)
36. Uluslararası politika (TR)
37. Türkiye (TR)
38. Türk-Bosna-Hersek ilişkileri (TR)
39. Bosna-Hersek (TR)
40. Patrimonyalizm (TR)
41. Patrimonyal devlet (TR)
42. Neo-patrimonyalizm (TR)
43. Tek Parti Dönemi (TR)
44. Siyaset (TR)
45. Seçkinler (TR)
46. Pozitivizm (TR)
47. Devlet (TR)
48. 27 May 1960 revolution (EN)
49. Intervention (EN)
50. Politics (EN)
51. Turkish Army Forces (EN)
52. Azerbaijan (EN)
53. Women (EN)
54. Political participation (EN)
55. Politics (EN)
56. Political life (EN)
57. Denktaş, Rauf (EN)
58. Turkish Republic of Northern Cyprus (EN)
59. Elections (EN)
60. Voter behaviour (EN)
61. Political participation (EN)
62. Social properties (EN)
63. Zonguldak (EN)
64. Multy party (EN)
65. Republic Period (EN)
66. Public plans (EN)
67. Public places (EN)
68. One Party Period (EN)
69. Justice (EN)
70. Rawls, John (EN)
71. Politics (EN)
72. Political philosophy (EN)
73. Opposition (EN)
74. Ottoman State (EN)
75. Tanzimat Period (EN)
76. Young Ottomans (EN)
77. Democracy (EN)
78. Legitimacy (EN)
79. Politics (EN)
80. Political power (EN)
81. Government (EN)
82. Bosnia-Herzegovina (EN)
83. Turkish-Bosnia-Herzegovina relations (EN)
84. Turkey (EN)
85. International policy (EN)
86. Yugosla (EN)
87. Neo-patrimonalism (EN)
88. Patrimonial state (EN)
89. Patrimonalizm (EN)
90. Goverment (EN)
91. Positivism (EN)
92. Elites (EN)
93. Politics (EN)
94. One Party Period (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Ordu’nun siyaset üzerindeki etkileri (Türkiye örneği) Effects of military on politics (the case of Turkey)
ÖZET Ordunun, siyaset üzerinde etkili hale gelmesi, Sosyal Bilimler literatüründe pretoryenizm olarak adlandırılmaktadır. Pretoryenizm, daha çok, demokrasileri gelişmemiş ülkelerin bir sorunu olmaktadır. Siyasi kurumların tam olarak meşruiyet kazanamadığı, siyasal işleyiş ve karar mekanizmaları üzerinde tam bir oydaşmanın gerçekleştirmediği bu gibi ülkelerde, Silahlı Kuvvetler etkili bir güç olarak ortaya çıkmaktadır. Türkiye farklı tarihsel ve sosyal nedenleri olmakla birlikte, bu ortak sorunları paylaşan bir ülke olarak, askerî müdahaleleri fazlasıyla yaşamıştır. Türkiye’de ordunun siyaset üzerinde etkili hale gelmesi, bazen doğrudan müdahalelerle, bazen de arkaplanda kalarak, yönlendirme şeklinde olmaktadır. Ordunun siyasete müdahalelerinin nedenleri farklı zamanlarda, farklı nedenlere dayanmakla birlikte, belli bir sürekliliği de taşımaktadır. Bu da; sivil-asker merkezî devlet yapılanmasının sürekliliğini sağlamak ve devletin, toplumu kontrol mekanizmalarını elinde tutmaktır. Türkiye’de darbeler ve askeri müdahaleler, devlet fonksiyonları üzerindeki askeri etkiyi artırmıştır. Yasama, Yürütme ve Yargı’ya, anti-demokratik işlevler yüklemiştir. Siyasal sistem üzerindeki etki, sadece askeri rejim dönemlerinde olmamakta, başta Anayasa olmak üzere, yasalarla getirilen düzenlemelerle sivil rejim dönemlerinde de belli bir yasal meşruiyete kavuşturulmuştur. Ordunun Türkiye’de etkili bir siyasal güç olarak ortaya çıkması, sivil toplumun resmî alanın dışına çıkamaması ve Anayasa yapıcılarının askerler veya militerleşmiş siviller tarafından yapılmış olmasıdır. Bu da, Türkiye’de demokrasinin bütün kurum ve kurallarıyla yerleşmediğinin bir göstergesidir.
Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği’nin Türk siyasetindeki yeri Place of
ÖZET ANAHTAR KELİMELER: Milli Güvenlik Kavramı, Milli Güvenlik Kurulu, Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliği, Türkiye’de Ordu ve Siyaset İlişkileri. II. Dünya Savaşı sonrasında dünya yeni bir sürece girmiş ve Milli Savunma anlayışı terk edilerek, Milli Güvenlik kavramı kullanılmaya başlanmıştır. Bu dönemde ilk olarak 1949 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde (ABD), bir Milli Güvenlik Kanunu çıkarılarak “National Security Council/Milli Güvenlik Konseyi” (NSC) kurulmuştur. NSC’nin kuruluşunu takiben, birçok ülkede benzeri Milli Güvenlik Kurulları oluşturulmuştur. Türkiye’de Milli Güvenlik Kurulu’ nun tarihi 1922 yılında oluşturulan Harp Encümeni’ne kadar uzanmaktadır. 1933 yılında oluşturulan Yüksek Müdafaa Meclisi ve Umumi Katipliği ve 1949 yılında oluşturulan Milli Savunma Yüksek Kurulu ve Genel Sekreterliği ile bu süreç devam ettirilmiştir. Ancak, Milli Savunma ile ilgili hizmetlerin yürütülmesinde görevli olan bu kurulların siyaset üzerindeki etkileri sınırlı kalmıştır. 1961 Anayasası ile bu durum değişmiş; anayasayı hazırlayan irade geçmişteki örneklerden farklı olarak Milli Güvenlik ile ilgili faaliyetlerin yürütülmesi için Milli Güvenlik Kurulu’nu (MGK) oluşturmuştur. 1971 anayasa değişiklikleri ile güçlendirilen MGK, 1982 Anayasası ile yeniden örgütlendirilerek daha da güçlendirilmiştir. Bu gelişmeler sonucunda askeri kesimin siyaset üzerindeki etkisi artmıştır. MGK’nm temel organı Milli Güvenlik Kurulu Genel Sekreterliğidir. Ülkemizde Milli Güvenlik kavramınm iç-dış güvenlik kapsamında düşünülmesi, zamana ve şartlara göre çoğu faaliyetin Milli Güvenlik tehdidi kapsamına sokulabilmesi bu sekreterliğin görev alanını genişletmiştir. iv
Azerbaycan kadınının siyasetteki yeri ve gelişimi The Role and progress of woman in the political life of Azerbaijan
ÖZET Kadınların siyasette daha aktif rol almaları ile ilgili çalışmalar, 17 ve 18. yüzyıllarda Batı Avrupa’da başlamış, 19 ve 20. yüzyıllardaysa bütün dünyaya yayılarak devam etmiştir. Önceleri bölgesel olan çalışmalar daha sonra uluslararası kuruluşların katkılarıyla desteklenmiştir. Azerbaycan kadınına, siyasal haklan, 1918 yılında, İslami motiflerle süslü bir nizamnameye sahip olan Müsavat Partisi tarafindan, Rusya I. Müslüman Kurultayı’nda alınan kararlara dayanılarak verilmiştir. 1920 yılında Kızıl Ordu’nun Azerbaycan’ı işgalinden sonra kurulan yeni düzen, bütün Sovyet Cumhuriyetleri Parlamentolarında olduğu gibi Azerbaycan’da da, kadın temsilci oranının, dünya parlamentolarmdakinden aşağı düşmesine izin vermemiş, zaman zaman %40’lara varan olumlu kota uygulaması getirmiştir. Bu dönemde Azerbaycan kadını da rejime sadakatini göstererek Komünist Parti içerisinde etkin rol almıştır. Bağımsızlık döneminin ilk Milli Meclisi’nde bir olan kadın milletvekili sayısı, Devlet Başkanı’nm isteğiyle aynı dönem içinde 3 ‘e çıkarılmıştır. Bugün Azerbaycan Milli Meclis’indeki 125 parlamenterin 15 ‘i kadındır. Bağımsızlık dönemi Azerbaycan siyasi hayatındaki etkin kadınların neredeyse tamamı, Komünist Partisi döneminde partinin üyesi olan ideolojik savunuculuğunu yapan kişilerdir. III
Rauf R. Denktaş’ın Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin oluşumundaki rolü Rauf R. Denktaş’s formations role Turkish Republic of North Cyprus
ÖZET Bu çalışmada Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin bağımsızlık sürecinde Rauf Denktaş’ in rolünü ortaya koymayı amaçladık. Tezin amacı Akdeniz’in en uzun krizine sahne olmuş Kıbrıs adasında bağımsız Türk devletinin kurulmasında Rauf Denktaş’ in rolü ve önemini değerlendirmektir. Üç bölümden ibaret olan çalışmanın birinci bölümünde tarihsel süreç sonrası ortaya çıkan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin oluşum süreci incelenmektedir. İkinci bölümde Rauf Denktaş’ in hayati ve mücadelesinin temel taşları aktarılmaya ve değerlendirilmeye çalışıldı. Son bölüm ise Denktaş’ın mücadelesindeki belirleyici unsurlarının neler olduğunun analiz etmeye yöneliktir. Çalışmanın sonucu itibariyle Rauf Denktaş’ in Kıbrıs’ta barışın sürekli olması için eşit egemenliği ve Türk toplumunun azınlık olmayacağı fikri ile Türkiye’nin garantörlük hakkını sürekli olarak savunan bir lider olduğu anlaşılmaktadır. Rauf Denktaş genel olarak Kıbrıs’ta Türk milliyetçiliğini benimseyen eylem ve düşünce akımlarının içerisinde yer alan bir lider olmakla birlikte, Kıbrıs’ta bağımsız bir Türk devletin oluşumunun her aşamasında yer alması onu farklı kılmaktadır. Bu yüzden müstakil çalışmaların konusu olması son derce anlamlı ve gereklidir. IV
Çok partili dönemde Zonguldak’ta seçmen davranışı Voter behaviour in multy party period in Zonguldak
ÖZET Çok partili siyasal hayatın ilk seçimleri 1946 yılında yapıldı. Bu seçimler Türk siyasal hayatında demokrasiye geçişin denemesi olarak nitelendirilmektedir. Bu seçimlerde kontrolün idari organlar tarafından yapılması, çeşitli usulsüzlüklerin yapılmasına neden olmuştur. 1950 seçimleri 1946 seçimlerinin aksine adil olarak yapılan ilk seçimdir. Bu seçimlerden sonra 1954 ve 1957 seçimleri yapılmıştır. 1961 askeri müdahalesiyle kesintiye uğrayan bu süreç, askeri yönetimin saptadığı kurallar çerçevesinde, 1961 yılından itibaren tekrar düzenli şekilde işlemeye başlamıştır. Bu süreçte 1965, 1969, 1973 ve 1977 seçimleri yapıldı. 12 Eylül 1980’de iktidarı ele alan askeri yönetim bu süreci tekrar kesintiye uğratmıştır. Askeri yönetimin düzenlemelerine göre 1983’te yapılan genel seçimlerle demokratik düzene geçildi. Ve bu tarihten itibaren 1987, 1991, 1995 ve 1999 yıllarında genel seçimler yapıldı. 1950’den bu yana Zonguldak seçim çevresinde siyasal partilerin genel seçimlerde aldıkları oylardaki oynamalar, oyların merkez-sağ ve merkez-sol partiler arasındaki dağılımı ilgi çekici ve anlamlı bir tablo sunmaktadır. Çalışmada 1950’den itibaren genel seçimlerde Türkiye genelinde ve Zonguldak seçim çevresinde oylardaki eğilimler, kaymalar ve seçmen davranışındaki değişmeler değerlendirilmektedir.
Tek parti döneminde kamusal alanın inşası Constructing public sphere in the one-party period
ÖZET Kamusal alan son zamanlarda oldukça çok sık kullanılan bir kavramdır. Bu kavram, kişiler arası tartışmaların ne zaman ve hangi şartlar altında politik hareket üzerinde geçerli bir temel oluşturduğunu sorgular. Bu soru, demokrasi teorisi için önemli bir sorudur. Kamusal alan kavramının buradaki önemi demokratikleşme sürecinde devletin gücünü tanımlama, denetleme ve meşrulaştırma konusunda toplumsal güçlerin oynadıkları rollerden kaynaHanmaktadır. Kamusallık ve meşruiyet krizine ilişkin bu kavramlaştırma gelişmiş ülkelerde sosyal gerçeğin yorumlanması ve açıklanması için yararlı bir bakış açısı sağlar. Görece gelişmiş ülkelerde uyarlanması bir önem kazanır ve bir çok sosyal gerçeğin açıklanmasına izin verir. Bununla birlikte, az gelişmiş ülkelerde bu kavrarnlaştırmanın model alınmasıyla, söz konusu dönemlerde sosyal durumun tam bir açıklamasını sağlamak mümkün görünmeyebilir. Bununla beraber, kamusal alan kavramından, hem Türkiye’de, hem de Baü’da ortaya çıkan toplumsal dönüşümlerin anlaşılmasında anahtar bir kavram olarak yararlanılabilir. Bu kavram, toplumsal dönüşümlerin kuramsallaştırılması açısından ciddî bir mevki kazanmıştır. Buradaki temel problem kamusal alan kavramının Türkiye şartlarına uygulanmasıdır. Temel soru, bu kavramın Türkiye’nin sosyal gerçeğine (1923-1945) ne dereceye kadar uygulanabileceğidir. Bu çalışma kamusal alan kavramının kısmen Türkiye gerçeğini açıklayabileceği üzerinde durmaktadır. IV
John Rawls’ın siyaset teorisinde adalet anlayışı Justice in John Rawls political theory
ÖZET Adalet, tarih boyunca bütün insanların özlemi olmuş bir erdemdir. Eski Yunan düşüncesi’nden itibaren felsefeciler ve siyaset felsefecileri insanların bu özleminin nasıl bir adalet anlayışıyla giderilebileceği konusunda teoriler üretmişlerdir. Liberal gelenek içerisinde gösterilen John Rawls, 20. yüzyılın ikinci yansında ortaya koymuş olduğu adalet kuramıyla iki hususu gerçekleştirmeye çalışmıştır. Bunlardan birincisi, pozitif metodolojinin etkisiyle sosyal bilimler içerisinde dışlanmış olan ve ölümünün ilan edildiği siyaset felsefesini canlandırmıştır. İkincisi, Jeremy Bentham’dan beri liberalizmde egemen ahlaki felsefe olan faydacılığa alternatif teşkil edebilecek bir etik teori ortaya koymuştur. Oluşturduğu adalet kuramıyla, Rawls, toplumun temel kurumlarının, vatandaşların özgürlüğüne ve eşitliğine uygun bir biçimde nasıl düzenlenebileceğinin yollarını göstermeye çalışmıştır. Rawls’un adalet kuramının özünü oluşturan iki adalet ilkesi çerçevesinde, siyaset felsefesinde her zaman bir tartışma konusu olmuş ve uyumlaştırılmaları çok zor olan özgürlük ve eşitliğin nasıl bağdaştırılabileceğine ilişkin bir formül sunulmaya çalışılmaktadır. Çalışma, Rawls’un siyaset teorisi ve felsefesi bağlamında bu uyumun ne derece başarılabildiğini irdelemeyi amaçlamaktadır. rv
Tanzimat Döneminde muhalefet düşüncesi ve yeni Osmanlılar The Opposition thought and the young Ottomans in Tanzimat Period
ÖZET Tanzimat döneminde, Gülhane Ham Humayunu’nun ilanıyla birlikte batılılaşma yönünde bir değişim egemen olmuş; bu değişim, geleneksel değer ve kurumların yanında batılı kurumların gelişmesine ortam hazırlayarak, toplumsal ve siyasal hayatı sarsmıştır. Bu gelişme, kendi içinde destek ve tepkilerin oluşmasına zemin hazırlamıştır. Tepkiler arasında, entellektüel yönü ağır basan ve örgütlü ilk muhalefet hareketi olarak nitelendirilen Yeni Osmanlılar hareketi önde gelmektedir. Söz konusu hareket, başlangıç itibariyle düzen dışı bir niteliğe sahip olmasına rağmen, zaman içinde düzen içi muhalefet düşüncesinin yerleşmesine kaynaklık etmiştir. Meşrutiyet, cumhuriyet ve demokrasi gibi kurumların, düşünsel temelleri de bu hareketle birlikte ifadelendirilmeye ve düşünülmeye başlanılmıştır. Yeni Osmanlılar, ilk entellektüel ve örgütlü siyasal muhalefet hareketi olması ve daha sonraki dönemlere önemli esin kaynağı olarak görülmesi nedeniyle yakın tarihimize ışık tutan unsurlur arasında yer almaktadır. Bu nedenle, gerek Tanzimat dönemi ve gerekse Yeni Osmanlılar, kapsamlı bir incelemenin konusu olmuştur. Bu tez çalışmasında, Osmanlı siyasal hayatında bir dönüm noktası olan Tanzimat Dönemi’nde muhalefet düşüncesi ve bu bağlamda Yeni Osmanlılar’ın yaptıkları muhalefet incelenmeye çalışılmıştır. Yeni Osmanlılar, padişahın şahsına karşı genelde ılımlı bir politika izlerlerken, Babıali’ye ve onun uygulamalarına yönelik düşünsel düzeyde radikal düzeye varan önemli etkinlikler yürütmüşlerdir. Bunları yaparlarken, dergi ve gazete gibi modern iletişim araçları kullanmaları muhalefet güçlerini artırmıştır. V
Siyaset teorisinde demokratik meşruluk ve sorunları Democratic legitimacy and its problems in political theory
ÖZET Meşruluk iktidara ilişkin bir konu olarak, tarihsel süreçte yönetilenlerin iktidara itaat etmelerinde merkezi öneme sahip bir kavram olagelmiştir. İktidarla iç içe olan ve emir/itaat ilişkisinde ana damarı oluşturan meşruluğun, demokratik sistemlerdeki yerinin disiplinler arası bir yaklaşımla ele alma olanağını sunan siyasal teori açısından çözümlenmesi, bu çalışmanın ana amacım oluşturmuştur. Emir/itaat ilişkisini mümkün kılacak araçlar ya zor kullanma ya da rızadır. Halk iradesinin dayanağını oluşturan ve bireylerin rızasından doğan demokrasilerde ise asıl olan rızadır. Zor kullanma gibi uygulaması kolay araçlara doğası gereği sıkça başvuramayan demokrasiler; ahlaki bağlayıcılığı ve dolayısıyla meşruluğu tesis edecek fiziksel zorlama dışıdaki bir takım araçlara (propaganda, manipülasyon, eğitim..) başvurmak zorunda kalmıştır. Bu durumun tarihsel nedenleri vardır. Modernlik öncesi dönemlerde siyasal iktidarın meşruluğu, topluma aşkın bir kaynak olan ilahi köklerden veya geleneklerden besleniyordu. Modernlik ile birlikte egemenliğin kaynağı artık toplumun dışında bir yerlerde değil, toplumun içinde aranmaya başlamıştı. Bir başka ifade ile siyasal iktidarın meşruluğunun kaynağı artık halktı. Bu halkın egemen olduğu; onun iradesinin ve bu halkı oluşturan özgür, eşit, yetkin bireylerin rızasının onayladığı iktidar meşru olabilirdi. Ancak modern dönemde meşruluğun kaynağı değiştiği gibi iktidarın da niteliği değişmişti. Modern iktidar merkezi, kapsayıcı ve yaygınlık nitelikleri ile beraber hegemonik ve söylemsel bir nitelik de kazanmıştı. Modern iktidarın bu niteliği aynı zamanda liberal tahayyülden ve modernliğin öngörüsünden epistemolojik, ahlaki, siyasal ve iktisadi sapmaları da ortaya çıkarmıştır. Söz konusu sapmaların ürünü ise, siyasal iktidarın faaliyetlerinin haklılık kaynağını oluşturan durağan, sabite olarak meşruluktan ziyade; bireylerinin rıza ve iradelerinin biçimlendirildiği ve siyasal iktidarların kendi faaliyetlerinin haklılaştırıldığı bir süreç olarak meşrulaştırmanın ortaya çıkmasıdır. Bu anlayışın hakim olmasıyla, meşrulaştırma bunalımı sorunu gündeme gelmiştir. Bu bunalımı aşmak üzere bir takım çözüm önerileri de sunulmuştur. Bu çözüm önerileri arasında katılımı, müzakereyi vurgulayan radikal demokrasi ile geleneği ön plana çıkaran cemaatçi yaklaşım iki ana yaklaşım olarak belirginleşmektedir. ^s
Türkiye’nin Bosna-Hersek politikası Turkey policy towards Bosna-Herzegovina
ÖZET Bu çalışmada Balkanların Türkiye açısından önemine değinilerek 1992 yılından itibaren Bosna-Hersek’de yaşanan krizde Türkiye’nin izlediği politikalar değerlendirilmeye çalışılmıştır. Türklerin Balkanlarla olan ilişkileri V.yüzyıldan itibaren başlamış ve Osmanlı tmparatorluğu’nun Balkanlar’daki egemenliği ile daha kalıcı bir zemine oturmuştur. Osmanlı İmparatorluğu ve kısmen Tito döneminde istikrarlı bir dönem yaşayan Balkanlar 1980’de Tito’nun ölümü ile bir bunalım ve parçalanma yaşamıştır. Soğuk savaş döneminde farklı etnik ve dini yapılan, iktisadi ve siyasi sistem farklılığı ile uluslararası ilişkiler yönünden tampon bir bölge olan Balkanlar dünyanın jeo-politik bakımdan en hassas bölgelerinden olmuştur. Balkan ülkeleri içinde Bosna-Hersek ise ekonomik ve siyâsi açıdan bir çok Balkan ülkesinin menfaatlerinin kesiştiği bir konumda olduğundan daima savaş alam olmuştur. 1991’de Bosna-Hersek’ in bağımsızlığım ilan etmesi ile Sırbistan Bosna-Hersek devletine saldırılarım başlatmıştır. Böylece Bosna-Hersek katliamı ve etnik temizliği başlamıştır. Dünya ülkelerinin izledikleri politikaların önem kazandığı bu ortamda Bosna-Hersek tarihi süreç içinde ele alınarak 1991 bağımsızlık ilanı ve izleyen dönemde dünya ülkelerinin ve Türkiye’nin Bosna-Hersek politikaları incelenmiştir Sonuç olarak, dünya ülkelerinin uzun süre seyirci kaldığı Bosna-Hersek etnik temizliğinde Türkiye, savaşm bitirilmesine ve barışa yönelik çaba harcamakla birlikte kendi politikalarım daima Batılı ülkelerin politikalarına uyumlu olacak şekilde belirleyerek Batılı ülkelerle birlikte hareket etmiştir. VI
Neo-patrimonyalizm ve Türkiye örneği Neo-patrimonalizm and the Turkish case
rv ÖZET “Neo-patrimonyalizm ve Türkiye Örneği” adlı bu çalışmayı şöyle özetleyebiliriz: Neo- patrimonyalizm kavramı, Eisenstadt tarafindan batı-dışı toplumlardaki modernleşme hareketleri sonrasında gelinen son kerteyi betimlemek üzere geliştirilmiştir. Böyle bir kavramsallaştırmanın arkasında iki önemli neden bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, batı-dışı toplumlarda görülen modern kurumların bir formdan ibaret oluşudur. Daha açık bir ifadeyle, bu toplumlardaki modern kurumların görmüş oldukları işlevlerin onların asli işlevleriyle bağdaştırılması mümkün değildir. O kadar ki modernliğin önemli göstergeleri olan anayasaları gerçek anayasa saymak, siyasal partilerin bir siyasal karar ve süreçlere bir katılım aracı olduklarını varsaymak, bürokratik organların rasyonel ve hukuki bir temele göre işlediğini düşünmek adeta imkansız gibidir. Neo- patrimonyalizm kavramının içeriğinde de görülebileceği gibi bu kurumların bir çoğu aslında geleneksel zihniyet ve tutumların tekrar ortaya çıktığı organlar olmuşlardır. Örnek vermek gerekirse, siyasal partiler birer temsil organı olmak yerine paternal himayeye dayalı organlardır. Ayrıca bürokratik kurumlar yeterince kurumsallaşamadıklarından bir çok kokuşmuşluğa neden olmuşlardır. Bu nedenle gerekli altyapıyı hazırlamadan, zihni dönüşümleri yaşamadan modernleşen batı-dışı toplumlardaki modern kurumlar bu toplumların modernleştiklerini göstermezler. Neo-patrimonyalizm kavramının kavramsallaştınlmasmın diğer önemli nedeni ise, batı- dışı toplumlarda modernleşme adına geleneksel düzenin tahrip edilmiş olmasıdır. Bu toplumlarda modernleşmenin geleneksel düzeninin anti-tezi kurgusu içerisinde şekillenmiştir. Böylelikle toplumun geçmişle bağlan koparılmak istenmiştir. Ne var ki bu toplumlardaki geleneksel yapılar büyük ölçüde ortadan kalkmış olsa da o yapıların üzerinde şekillendiği zihniyet yaşamaya devam etmiş hatta modern organların içine de nüfuz ederek onları işlevsizleştirmiştir. tşte neo-patrimonyalizm kavramı bu iki olumsuzdan, geleneğin tahribi ve modernliğin tahrifinden hareketle geliştirilmiştir.
Tek-partili dönemi devlet ve siyaset anlayışı State and politics in one-party period
ÖZET Bu çalışma Tek-Parti Dönemi devlet ve siyaset anlayışının ne olduğu sorusu üzerine temellenmiştır. Tek-Parti Dönemi devlet ve siyaset anlayışını ve bu doğrultudaki politikaları yorumlayabilmek için, dönemin devlet seçkinlerinin siyasal tasavvurlarının oluşumunda etkili olmuş öğelerin irdelenmesi bir zorunluluktur. Anılan dönemin önde gelen aktörlerinin siyasal tasavvurlarının sınırlarını çizen öğelerin Osmanlı patrimonyalizmi, Comte pozitivizmi ve solidarist korporatizm olduğu söylenebilir. Pozitivizme göre toplumsal sorunlar, toplumsal aktörlerin katılımına dayalı çoğulcu yarışmacı bir siyasal düzen içinde değil ancak uzman teknisyenlerce bilimsel gerçeklere göre çözülebilir. Solidarist korporatizmde ise siyaset, bireysel ve sınıfsal çıkar ve düşünce farklılıklarını temel alan liberal demokratik siyaset anlayışının aksine toplumun “ortak çıkarı”nın ve bu ortak çıkarın gerektirdiği politikaların belirlenmesi olarak anlaşılmaktadır. Tek-Parti Dönemi’nin otoriter siyaset anlayışı ve politikalarını anlamlandırabilmek için siyaseti toplum dışı seçkinlere ve devlete özgü bir idari teknik iş olarak koyan bu iki öğenin dikkate alınması gerekmektedir. Cumhuriyet’in Osmanlı siyasi sisteminde bir kopuşu simgelediği bilinen bir gerçektir. Ancak Tek-Parti Dönemi’nde devlet toplum ilişkisinin seyrine bakıldığında Osmanlı sistemindeki kimi öğelerin alttan alta kendini sürdürdüğünü görmek de zor değildir. Bu çalışma bu sürekliliği sağlayan öğelerin pozitivizm ve solidarist korporatizm olduğunu ileri sürmektedir. V
DOÇ.DR. DAVUT DURSUN İLE İLGİLİ SAYFALAR VE DÖKÜMANLAR
DOÇ.DR. DAVUT DURSUN İLE İLGİLİ BİLGİLER, ÖZGEÇMİŞ VE MAKELELER
ÖZGEÇMİŞ VE ESERLER LİSTESİ
1) Adı Soyadı : Gürbüz Özdemir
2) Doğum Tarihi : 18.07.1969
3) Unvanı : Doçent
4) Öğrenim Durumu:
Derece Bölüm/Program Üniversite Yıl
Lisans Kamu Yönetimi Ankara Üniversitesi SBF 1990
Yüksek Lisans Kamu Yönetimi Dumlupınar Üniversitesi SBE 1995
Doktora Kamu Yönetimi Sakarya Üniversitesi SBE 2000
Doçentlik Siyaset Bilimi ÜAK 2015
Prof. – –
5) Akademik Unvanlar:
Yardımcı Doçentlik Tarihi : Eylül 2009
Doçentlik Tarihi : 18.12.2015
6) Yüksek Lisans Tez Başlığı ve Tez Danışmanı:
Din ve Vicdan Hürriyeti /Yrd.Doç.Dr. Yavuz Atar
Doktora Tezi Başlığı ve Danışmanı :
Tanzimat Döneminde Muhalefet Düşüncesi ve Yeni Osmanlılar/ Doç. Dr. Davut Dursun
7) Görevler:
Görev
Unvanı
Görev Yeri Yıl
Yrd.Doc. Çankırı Karatekin Üniversitesi- MYO 2008
Yrd.Doc. Çankırı Karatekin Üniversitesi- İİBF 2009
Doç. Çankırı Karatekin Üniversitesi- İİBF 2015
8) Yönetilen Lisans Üstü Tezleri:
Yüksek Lisans :
Doktora


Yorum yaz