
-
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- +90 444 5 065
- http://www.yyu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ.DR. ARİF ÜNAL
Üniversite: Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Savaş (TR)
2. Dünya Savaşı II (TR)
3. Borchert, Wolfgang (TR)
4. Alman edebiyatı (TR)
5. German literature (EN)
6. Borchert, Wolfgang (EN)
7. World War II (EN)
8. War (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Aziz Nesin’in ‘Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz’ ile Carl Zuckmayer’in ‘Der Hauptmann von Köpenick’ adlı eserlerinde ‘birey ve bürokrası’ Individual and bureaucracy in Aziz Nesin’s novel Yaşar Ne Yaşar Ne Yaşamaz and Carl Zuckmayer’s Der Hauptmann von Köpenick
Franz Werfel’in ‘Musa Dağ’da Kırk Gün’ adlı eserinde kurmaca-gerçeklik
19. yüzyılın sonları ve 20. yüzyılın başlarında Osmanlı Devleti’ni meşgul eden ve ülkenin bir iç sorunu haline gelen olaylardan bir tanesi Ermeni ayaklanmalarıdır. Bağımsız Ermenistan Devleti’ni kurma amacıyla çıkartılan bu isyanlar, batılı devletlerce desteklenmiş ve Osmanlı toprakları parçalanmaya çalışılmıştır. Kendisini bekleyen tehlike karşısında Osmanlı hükümeti, tedbir amacıyla ?Tehcir Yasası? çıkartmış ve Ermenileri, güvenliği tehlikeye düşürmeyecek bölgelere nakletmiştir. Bu nakiller esnasında birçok Ermeni vatandaş hayatını kaybetmiş ve bir insanlık dramı yaşanmıştır. Günümüzde ise Ermeni Diasporası, yaşananlardan dolayı Ermeni soykırımı iddiaları ortaya atarken kendi davalarına da taraftar bulmaya çalışmaktadır. Sonuçta bazı politikacılar, gazeteciler, aydın ve yazarlar Ermeni sorunu çıkarma çalışmalarının bir parçası haline gelmişlerdir. ?Ermeni Meselesi?nin dünyaya tanıtılmasında katkısı yadsınamayacak yazarlardan biri olan Avusturyalı yazar Franz Werfel’in Şam gezisi sırasında 1929 yılında tasarladığı ?Musa Dağ’da Kırk Gün? adlı romanı da Anadolu’da 1915 yılında yaşanmış Ermeni tehcirinin yansımalarını içermektedir. Yahudi yazarın romanı, ?1915 Tehcir Yasası? uygulamasını ve buna karşı çıkan Ermeni direnişini işlemektedir. Eser, Hitler faşizmine şahit olmuş Yahudi bir yazarın azınlık psikolojisiyle yazdığı bir üründür. Belgesel tarih niteliğindeki romanda Ermeni sefaleti ve kaderi anlatılmakta, trajik olaylara sebep olan göç kararını alan hükümet suçlanmaktadır. Franz Werfel’in sanat anlayışıyla kurgulanmış ve Ermeniler açısından milli bir yapıt sayılan romanda anlatılan olaylar, dayandığı tarih çerçevesinde objektif olarak değerlendirilmeye çalışılmıştır. Karşı bir savunma olmayan, tarihi hadiselerin belli bir açıdan değerlendirildiği eser, tarihi gerçekliğiyle aktarılırken Ermeni düşmanlığı yaratılmamaya çalışılmıştır. Netice itibariyle bu çalışma, tarihin kendi şartlarıyla algılanması ve insanların yaşanan trajedilerden ders alarak geleceğini yönlendirmesinin vurgulanmasıdır. Uluslararası barışın hâkim olduğu bir dünya dileğiyleâ¦
ÖZET GÜNTER GRASS’IN TENEKE TRAMPET ESER NDE TOPLUMSAL ELEŞT R Bu çalışmada Çağdaş Alman Edebiyatı’ndan seçtiğimiz yazar Günter Grass’ın özellikle II. Dünya Savaşı’ndan sonra Alman Toplumunda meydana gelen problemleri içeren ?Teneke Trampet? adlı eserinde toplumsal eleştiri irdelenmiştir. Bu çalışma giriş, dört ana bölüm ve sonuçtan oluşmaktadır. Çalışmanın birinci bölümünde; yazarın hayatı ve edebi kişiliği, kinci bölümde eserin biçim ve içerik özellikleri sunulmuştur. Bu bölümde; kişiler mekânlar ve zaman olguları üzerinde durulmuştur. Üçüncü bölümde esere genel bir bakış yapılarak, irdeleme yapılmıştır. Bu bölümde Aile, Kilise, Ekonomi, Siyaset, Savaş ve Eğitim konularına getirilen eleştiriler irdelenmiştir. Eserin ana konusu olan Toplumsal Eleştiri bu kurumlara yöneltilmiştir. Bu eserde Grass, çağın sözcüsü olarak toplumda yaşayan insanın problemlerine yeni açılımlar sunarak toplumsal problemlere değinmektedir. Böylece toplumun problemlerini, yanlışlıklarını, aksaklıklarını ve kurumlarını eleştirmektedir. II
Franz Kafka ve romanlarındaki kahramanların duygu durumlarının nitel analizi
6. ÖZET Bu çalışmada Alman edebiyatının önemli yazarlarından birisi olan Franz Kafka’nın romanları farklı bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Franz Kafka’nın yaşam öyküsü, kişisel ve edebi özellikleri incelenmiş, daha özele inersek romanlarında yer alan tiplemelerin yansıttıkları duygu durumları değerlendirilmiştir. Franz Kafka’nın romanları değerlendirilirken nitel analiz yöntemlerinin yanı sıra, anova gibi nicel analiz yöntemleri de kullanılmıştır. Elde edilen bulgular Franz Kafka’nın romanlarındaki tiplemelerinin yansıttıkları duyguların karakteristik açıdan çok zengin olduğunu, romanlarda birbirleriyle çelişen duygu durumlarının uyum içinde bir arada yer aldıkları görülmektedir. Romanlarında hâkim olan duygular öfke ve kızgınlık olmasına karşın, dostça duyguların da aynı zamanda bu duygulara eşlik ettikleri gözlenmiştir. Bununla birlikte, romanlardaki duygusal içeriğin birbirine yakın olduğu belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Franz Kafka, POMS Ölçeği, Duygu Durumları, Nitel Metotlar 77
Günümüze gelen Şanlıurfa hamamları The
6. ÖZET Bu çalışmada Alman edebiyatının önemli yazarlarından birisi olan Franz Kafka’nın romanları farklı bir bakış açısıyla ele alınmıştır. Franz Kafka’nın yaşam öyküsü, kişisel ve edebi özellikleri incelenmiş, daha özele inersek romanlarında yer alan tiplemelerin yansıttıkları duygu durumları değerlendirilmiştir. Franz Kafka’nın romanları değerlendirilirken nitel analiz yöntemlerinin yanı sıra, anova gibi nicel analiz yöntemleri de kullanılmıştır. Elde edilen bulgular Franz Kafka’nın romanlarındaki tiplemelerinin yansıttıkları duyguların karakteristik açıdan çok zengin olduğunu, romanlarda birbirleriyle çelişen duygu durumlarının uyum içinde bir arada yer aldıkları görülmektedir. Romanlarında hâkim olan duygular öfke ve kızgınlık olmasına karşın, dostça duyguların da aynı zamanda bu duygulara eşlik ettikleri gözlenmiştir. Bununla birlikte, romanlardaki duygusal içeriğin birbirine yakın olduğu belirlenmiştir. Anahtar kelimeler: Franz Kafka, POMS Ölçeği, Duygu Durumları, Nitel Metotlar 77
Wolfgang Borchert ve savaş sonrası Alman edebiyatında savaş Wolfgang Borchert and war in German literatur after the second World War
99 ÖZET İnsanlar geçmişte olduğu gibi günümüzde de çeşitli sebeplerden dolayı anlaşmazlığa düşmekte ve çatışmaktadırlar. Savaşlar genelde bir kişi ya da belirli bir azınlığın istekleri doğrultusunda çıkmakta, fakat tüm insanları etkilemektedir. Bir düşünceyi veya ideolojiyi kabul ettirme adına yapılan savaşların tümü bazı çıkarlara dayanmaktadır. Bazen yıllarca süren bu savaşlarda milyonlarca insan öldürülmekte, çocuklar babasız, kadınlar ise dul kalmaktadır. İkinci Dünya savaşı da Almanların üstün ırk görüşünde olan Hitler ve onun gibi düşünenlerin yüzünden çıkmıştır. Hitler’in tüm dünyaya hakim olma isteği ve yahudi düşmanlığı gibi nedenler, sadece Alman halkım değil savaşa giren tüm milletleri zor durumda bırakmıştır. Savaşın bitiminde Almanlar mağlup olmuş, sanayisinin tamamım kaybetmiş ve ikiye bölünmüştür. Artık büyük Almanya hayali şöyle dursun aç kalmamak için mücadele etmeye başlamışlardır. Almanya’nın bu içler acısı durumuna Amerika yetişmiştir. Amerika’nın ideali güçlenen Rusya’ya karşı güçlü bir Avrupa oluşturmaktı. Fakat güçlü bir Avrupa, Avrupa’nın tam ortasında bulunan Almanya’ sız olamazdı. ABD bu durumun bilincinde olduğu için Almanya’nın kalkınması için her türlü desteği vermeye başladı. Savaşta yer almış diğer Avrupa devletlerini de bu yardıma teşvik etti. Yiyecek Ve giyecek yardımı yapıldı. Bu yardımlarla Alman halkı hızla çalışarak kalkınma yolunda önemli adımlar atmaya başladılar. Savaşın bitiminden sonra Almanya’da yepyeni bir dönem başladı. Bu yenilik kendisini edebiyatta da göstermiştir. Alman inşam yaşadıklarım, düşündüklerini yazıya dökmeye başlamış, bu dönem edebiyatına ”Trümmerliteratur” ( Yıkıntı Edebiyatı ) adı verilmiştir. Bu edebiyat, yoksulluğu, yalnızlığı, yıkıntıyı ve savaşın kötü yönlerini ele alarak işlemiştir. Wolfgang Borchert ve diğer savaş sonrası yazarları sayesinde bu gün tüm insanlar İkinci Dünya Savaşı ‘nı en açık bir şekilde yaşamaktadır. Wolfgang Borchert, yazdığı ”Draussen vor der Tür” isimli eseriyle savaş ve savaş sonrası durumu en iyi yansıtan yazarlardan birisidir. Savaştan yeni dönen bir askerin durumunu konu alan bu eseri Borchert bir hafta gibi kısa bir süre içerisinde yazmıştır. Borchert eserlerini daha çok kısa hikaye türünde vermiştir. Bunun en büyük nedeni ise fazla vakti kalmayan genç yazarın hastalığı ve kısa hikayenin diğer yazı türlerine göre daha etkileyici olmasıdır. 100 Borchert cepheye genç yaşta gönderilen binlerce insandan birisidir. Onlar inanmadıkları bir düşünce uğruna savaşmış, askerlik yapmak zorunda kalması, edebiyat ve tiyatro merakım gidermesini ilk başta engellemiş, fakat cepheden döner dönmez yazmaya başlamıştır. Eserlerinde görülen kar motifi, onu cephede etkileyen faktörlerden birisidir. Yalnızlık ve sevgisizlik işlediği temalardan bazdandır. “Draussen vor der Tür” isimli oyun da bu temaları işlemektedir. Hayatta herkes birbirinin katili olmaktadır. Haksızlık, adaletsizlik, işsizlik, ihanet ve sevgisizlik psikolojik bunalımlara yol açmakta ve sonunda eserin kahramanım intihara kadar götürmektedir. İnsanların herşeyi maddiyatla değerlendirdiği günümüz toplumlarında da durum pek farklı değildir. Rahat yaşamak için insanların birbirlerini ezdiği bu günleri savaş sonrası dönemden ayırmak pek mümkün olmasa gerek. Teknolojinin en fazla gelişme gösterdiği bir dönemde savaşların hala gündemde olması, bizlere insanlık adına daha çok yol almamız gerektiğini göstermektedir. Sürekli yeni silahların icadı ve daha sonra bunların geliştirilmesi, savaşların toplu katliamlara dönüşmesine neden olmaktadır. Borchert’in de belirttiği gibi birileri bu silahlan icad etmekte ve karşılığında ödül almaktadır. Ele aldığımız diğer eser ise “Die drei dunklen Könige” isimli kısa hikayedir. Bu hikaye, yerle bir olmuş bir şehirde, yeni doğan bebekleriyle, ısınmaya ve karınlarım doyurmaya çalışırken üç yabancıyla tanışan bir aileyi konu almaktadır. Bu aile içinde bulundukları kötü şartlardan dolayı zor günler geçirmektedir. Ancak yılbaşında yeni doğan çocuklan onların geleceğe daha umutla bakmalarım sağlamıştır. “Mein bleiche Bruder” isimli hikaye ise fiziken küçük bir rahatsızlığı olan bir askerin psikolojik durumunu konu almaktadır. Onunla alay edenlere karşı büyük bir kin beslemektedir. Gururuyla oynanmış ve dalga geçilmiştir. Bu üç hikaye de savaşı yaşayan insanların durumlarını bize net bir şekilde göstermektedir. İnsanlar arası ilişkileri sevginin belirlediği bir dünyada insanların daha mutlu, çocukların daha huzurlu ve sağlıklı olacağına inanıyor ve bu amaç doğrultusunda çalışmalar yapılmasını umut ediyorum.
Bertolt brecht ve epik tiyatro Bertolt brecht and epic theater
116 8. ÖZET Brecht, klasik dramın karşısına kendi ifadesiyle “epik tiyatro”yu oturtur. Klasik dramı mazide kalmış olarak değerlendirir. O yüzden eski şartlara yaraşan yeni bir şeyler yaratmak ister. ‘Mann ist Mann’ adlı eseriyle, kendi yeni tiyatro taslağının temel taşlarını dizer. Bundan böyle epik tiyatrosunu asla terk etmez. Özellikle de sürgün yıllarında (Exiljahre) kaleme aldığı ‘Leben des Galilei’, ‘Der gute Mensch von Sezuan’ ve ‘Mutter Courage unci ihre Kinder’ gibi eserlerinde onun tiyatrosunun yeni biçiminin tipik özelliklerine rastlanır. Epik-Diyalektik tiyatrosunun oluşumu, onu, yeni dramatik ifade biçimlerine yöneltir. Dramatik taşanlarım Schiffbauerdamm tiyatrosunda sergiler. Brecht sadece, şimdiye kadar alışılagelen “zevkten dört köşe olup alkış tutan seyirci” değil, “aktif olarak beraber düşünen seyirc i’ yaratmak ister. Sahne eserinin seyircide bir faaliyet, harekete geçiş hissini uyandırması gerekirdi. Böylece olayları salt izleyip gülen değil, aynı zamanda yorumlayıp eleştiren seyirci yaratılacaktı. Klasik tiyatronun amacı, korku ve merhamet aracılığıyla insanların tinsel (ahlâki) iyileşmesiydi. Buna karşın Brecht, Marksist düşüncedeki toplumsal değişimi ister. Onun tiyatrosu, eğlendirici öğreti sürecini hazırlar. Bu tiyatro teorisini Brecht epik olarak adlandırır, çünkü drama, bir roman gibi zaman ve mekan üzerine uzanır. Epik tiyatronun tipik özelliklerinden biri, sahnedeki bir olayın yabancılaştırılmış temsilidir. Brecht, kendisinin yabancılaşma tekniği aracılığıyla tiyatro konuklarını şaşırtmayı, hatta ürkütmeyi amaçlar. Yabancılaşma efekti, anlaşılır olanın ve alışılanın, seyircinin beklentilerinin dışında, alışılmayan bir şeye dönüşmesinden ibarettir. 117 Bir tiyatro gecesi başlangıcında oturma salonunu bir bayram havası kaplar. Brecht, “Trommeln in der Nacht” adlı eserini sahnelerken “Romantik bir şekilde dik bakmayın’1” (Glotz nicht so romantisch) diye yazan tabelaları sahnenin her yerine asarak salondaki seyircilerin şaşkınlık ve hayret içerisinde kalmasına neden olur. İşte burada Brecht, Y-Efektini kullanmıştır. Y-Efektleri, seyircinin, sahnede gerçekleşen olayın içerisine girmesini engellemelidir. Gerçeklik görüntüsü kesintiye uğrayarak görünmeyen olayların görünür kılınması hedeflenir. Buna örnek olarak izdüşümler (projeksiyon), saydamlıklar, perdede gösterilen yazılar, oyunun içine sıvıştırılan ve oyunla şu veya bu şekilde iliştirilen şarkılar, pankartlar ve olayların, olayların dışında kalan bir anlatıcı -ki bu anlatıcı kişi sahnede olup bitenler ile seyirci arasında bir arabulucu rolünü üslenip seyirciyi bir sonraki olaya hazır olması için motive eder- tarafından yorumlanması verilebilir. Her bölümün başlangıcında bir anlamıyla gelecek olaya bir bakış niteliğini taşıyan “içindekiler” kısmı bulunur. Tiyatronun epik biçiminde olayların akışı zikzak şeklindeyken dramatik biçimde düz, yani monotondur. Seyirci, çalışmanın nesnesi konumundadır ve nelerin olacağı hususunda bilgilendirilir. Brecht’ in epik-dram teorileri daha birçok unsuru kapsamaktadır. Örneğin, toplumsal varoluşun düşünceyi belirlemesi. Bu aynı zamanda Karl Marx felsefesinin çekirdek tezidir. Buna karşın dramatik biçimde varoluşu belirleyen düşüncedir. Bertolt Brecht, epik tiyatrosuyla, varolan mevcut kötülüğün görünür kılınması için kendisine uygun gelen oyun biçimini geliştirmiştir. Brecht’in dramatik eserleri ve epik tiyatro sahne bilgisi (Dramaturgie) global bir etkiyi amaçlamıştır. Alman dili kapsamının içinde ve dışında kalan pek çok dramcı, onun etkisi altında kalarak eserlerine yön vermişler ve onun teorileri aracılığıyla modern drama ve modern tiyatro saflarında yer edinmişlerdir.
Franz Kafka’nın Die Verwandlung ve Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı yapıtlarında yabancılaşma ve yalnızlık Loneliness and alienation in the Franz Kafka’s work called Die Verwandlung and Yusuf Atilgan’s work called Anayurt Oteli
106 ÖZET Bu çalışmanın amacı, farklı iki zaman diliminde ve kültür dünyasında yaşamış Türk yazar Yusuf Atılgan’ın Anayurt Oteli adlı romanını ve Almanca yazan Yahudi kökenli bir Çek olan Kafka’nın Die Verwandlung adlı anlatısını yabancılaşma ve yalnızlık yönünden ayrıntılı biçimde incelemektir. Çalışma her iki yazarın adı geçen yapıtlarında çağımız insanının en temel problemlerinden olan yabancılaşma ve yalnızlık temalarını nasıl yorumladığını ortaya çıkarmayı amaçlamaktadır. Her iki yazar da yapıtların odağına yalnız bireyleri almışlar ve yabancılaşmayı onları eksen alarak anlatmışlardır. Yedi bölümden oluşmuş bu çalışmada, yapıtlar önce içerik yönünden incelemiş, ardından tespit edilen yabancılaşma ve yalnızlık temaları karşılıklı olarak değerlendirilmiştir.


Yorum yaz