
-
Kafkas Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü
- +90 474 225 1150
- http://www.kafkas.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ. DR. NADİDE NABİL KAMİLOĞLU
Üniversite: Kafkas Üniversitesi
Bölüm: Sağlık Bilimleri Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI
2. Sıçanlar (TR)
3. Streptozotocin (TR)
4. Oleuropein (TR)
5. Oksidanlar (TR)
6. Metformin (TR)
7. Hiperglisemi (TR)
8. Diabetes (TR)
9. Ürogenital sistem (TR)
10. Sıçanlar (TR)
11. Kafeik asit (TR)
12. Fenethyllin (TR)
13. Esterler (TR)
14. Antioksidanlar (TR)
15. Antioxidants (EN)
16. Diabetes mellitus (EN)
17. Hyperglycemia (EN)
18. Metformin (EN)
19. Oxidants (EN)
20. Oleuropein (EN)
21. Streptozotoc (EN)
22. Antioxidants (EN)
23. Esters (EN)
24. Fenethyllin (EN)
25. Caffeic acid (EN)
26. Rats (EN)
27. Urogenital system (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Bu çalışmada, streptozotosin ile diyabet oluşturulmuş ve metformin-insülin ile diyabet tedavisi gören ratlarda, oleuropeinin hiperglisemi, oksidan-antioksidan düzeyleri üzerine etkilerini araştırmak amaçlandı. Bu maksatla, 10-12 aylık, 200-250 gr ağırlığında 40 adet erişkin erkek Sprague Dawley ratlar kullanıldı. Ratlar her grupta 8 hayvan bulunacak şekilde 4 deney ve 1 kontrol grubu olmak üzere 5 gruba ayrıldı. Deney gruplarında diyabet oluşturmak maksadıyla, pH 4.5 sitrat tamponu ile hazırlanan 50 mg/kg streptozotosin (STZ) tek doz intraperitoneal (i.p) olarak verildi. Kontrol grubuna ise sadece i.p olarak 0.09% NaCl uygulandı. STZ uygulandıktan sonra 72. saatte kuyruktan alınan kan glukoz seviyeleri ölçüldü ve 180-200 mg/dl’nin üzerindeki değerler diyabetik olarak kabul edildi. 72. saatte alınan kan örneklerinde diyabet geliştiği tespit edilenlerden Grup 1, Grup 2, Grup 3 ve Grup 4 diyabet grubu olarak değerlendirildi. Grup 1’deki ratlara 50 mg/kg STZ (G1) ip, Grup 2’deki ratlara 50 mg/kg STZ + 100 mg/kg Metformin + 4 IU /kg insülin (G2) ip, Grup 3’deki ratlara 50 mg/kg STZ +100 mg/kg Metformin + 4 IU /kg insülin ip olarak ve 30 mg/kg oleuropein oral olarak ve Grup 4’deki ratlara 50 mg/kg STZ ip olarak ve 30 mg/kg oleuropein (G4) oral olarak uygulandı. Deney sonunda, eter anestezisi altında ratların batın ön duvarı insizyonla açılarak diyaframdan kalbe ulaşıldı ve punksiyonla kanları alınarak sakrifiye edildi. Kan numuneleri EDTA’lı tüplerde ve doku numuneleri ise naylon poşetlerde -200C’de saklandı. Alınan kan örnekleri hiperglisemi, total antioksidan kapasite(TAK) ve total oksidan kapasite(TOK) meydana gelen değişikliği belirlemek için kullanıldı. Streptozotosin uygulandıktan sonraki 3. günde kontrol grubu ile deneme grupları arasında kan glukoz değerleri istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek bulunmuştur (p<0.001). G1 ve G2 gruplarının glukoz düzeyleri kontrol grubuna göre 10. günde (sırasıyla p<0.01, p<0.001) ve G1, G2 ve G4 gruplarının glukoz düzeyleri kontrol grubuna göre 21. günde (sırasıyla p<0.001, p<0.05 ve p<0,01) istatistiksel olarak yüksek bulunmuştur. Grupların canlı ağırlıkları karşılaştırıldığında kontrol grubu ile deneme grupları arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık belirlenmemiştir. Plazma total antioksidan kapasiteleri gruplara göre kıyaslama yapıldığında, G1 grubunun TAK kapasiteleri deneme gruplarıyla kıyaslandığında, G2 ve G3 grubunun TAK kapasitelerinin istatistiksel olarak daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.001). Plazma total antioksidan kapasiteleri kontrol grubu ile deneme gurupları arasında kıyaslama yapıldığında G3 grubunun TAK kapasitelerinin, kontrol grubuna göre istatistiksel olarak yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). G4 grubunun TAK kapasitelerinin ise kontrol grubuna göre düşük olduğu belirlenmiştir. Plazma Total Oksidan Kapasiteleri gruplara göre kıyaslandığında G1 (p<0.001), G2 (p<0.01) ve G3 (p<0.05) grubunun TOK'leri kontrol grubuna göre istatistiksel olarak yüksek olduğu belirlenmiştir. Karaciğer total antioksidan kapasitelerinin gruplara göre kıyaslama yapıldığında, deneme gruplarının TAK kapasitelerinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak önemsiz olduğu belirlenmiştir. Karaciğer Total Oksidan Kapasiteleri gruplara göre kıyaslandığında G2 grubu ile G4 gurubunun TOK'lerinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak yüksek olduğu (sırasıyla p<0.01, p<0.001) belirlenmiştir. Sonuç olarak oleuropeinin tek başına kullanımının kan glukoz düzeyini, canlı ağırlığı ve plazma ile karaciğer TAK ve TOK kapasitelerini etkilemediği, ancak diyabette yükselen oksidasyona karşılık, metformin ve insülinle birlikte kullanımının anti-oksidan sisteme destek olduğu ve serbest radikal tutucu etkiyi kuvvetlendirdiği düşünülmektedir.
Antidiyabetik ilaç kullanan farklı cinsiyetteki tip-2 diyabetli hastalarda sigara kullanımının bazı kan parametreleri, kan basıncı ve kalp hızı üzerine etkisinin araştırılması Antidiabetic in the drug use type-2 diabetes in patients with different sex cigarette use some blood parameters, blood pressure and heart rate of the investigation of the effects
Türkiye’de diyabet prevalansı % 7,2 olarak bulunmuş ve bu oranlar arasında D.M. Tip-2 oranı % 90 olarak bildirilmiştir 2003 yılında 189 milyon olan diyabetli insan sayısının 2025 yılında 324 milyon olacağı tahmin edilmektedir. Bununla beraber her yıl diyabetin kronik komplikasyonlarından dolayı 3 milyon insan ölmektedir. Diyabetli hastalarda kötü alışkanlıklara bağlı gelişen, kronik komplikasyonların görülme sıklığı da artmıştır. Sigara kullanımı ayrıca kortikosteroidler, katekolaminler gibi kontr-regületuar hormonların salınımını arttırarak kan glukoz düzeylerinde bir miktar artışa sebep olduğu bilinmektedir. Tanı konduktan sonra yapılması gereken ise; sigaranın bırakılması, izometrik egzersiz, uygun antihipertansifler ve antilipidemiklerin kullanılmasıdır. Çalışmamıza Kars Devlet Hastanesi Dahiliye Polikliğine Tip-2 D.M. tanısı daha önce konmuş ve oral antidiyabetik ilaçlar (Glipizid, Gliklazid, Repaglinid) kullanan 40 ile 60 yaşları arası, kontrol amacıyla başvuran bunlardan 4 erkek 5 kadın hipertansiyon olmak üzere ve sigara kullanmayanlarda son beş yılın ölçü alındığı ve hipertansiyon hastaları dışında Ace inhibitörleri kullanmayan kilo ve yaş ayırımı yapılmaksızın 71 olgu (38 kadın , 33 erkek) alındı. Çalışmada tamamı Tip-2 diyabetes mellütüslü hastalardan oluşan sigara kullanan ve kullanmayan kadın ve erkek olmak üzere 4 gruba ayrıldı. Hastaların tümü oral diyabetik kullanmaktaydı. Araştırma süresince hastalardan kan alınarak bazı kan parametreleri ölçümlerinden kan basınçı ve EKG `lerinden faydalanıldı. Sonuç olarak sigaranın diyabetli hastalarda açlık kan glukoz düzeyinde cinsiyet faktörü göz önüne alındığında önemli farklılık tespit edilirken sigara kullanımı ve cinsiyetin Tip-2 diyabetli hastalarda albumin plazma, kreatinin total biluribin ve kalp atım hızı üzerine etkisi olmadığı tespit edilmiştir.
Bu çalışmada, Kafeik Asit Fenetil Ester (CAPE) uygulamasının ratlarda yavru sayısı, ovaryum, uterus dokuları ile plazma total oksidan/antioksidan düzeyleri ve plazma progesteron düzeyleri üzerine etkilerinin araştırılması amaçlanmıştır. Bu amaçla, 32 adet Sprague?Dawley cinsi rat kullanıldı. Hayvanlar 2 deney ve 2 kontrol olmak üzere, her grupta 8 rat bulunan 4 gruba ayrıldı. Gruplar CAPE 1, KONTROL 1, CAPE 2 ve KONTROL 2 şeklinde oluşturuldu. CAPE 1 ve CAPE 2 gruplarına gebelikten 10 gün önce başlanarak 10 mg/kg/gün CAPE içme suyu içinde verildi. KONTROL 1 ve KONTROL 2 gruplarına ise herhangi bir uygulama yapılmadı. Deneme gruplarının 10 günlük CAPE uygulamasının sonunda tüm grupların östrusu senkronize edildi. Senkronizasyon sağlamak amacıyla 20 mg/kg kas içi GnRH agonisti olan buserelin uygulaması yapıldıktan 24 saat sonra intraperitonal 5 IU FSH ve takiben, 48 saat sonra ise subkutan olarak 5 IU hCG enjeksiyonu yapıldı. CAPE 1 ve KONTROL 1 grupları gebeliğin 11. gününde, CAPE 2 ve KONTROL 2 grupları ise gebeliğin 21. gününde dekapite edilerek yavru sayıları tespit edildi. İntrakardiyal yolla EDTA’lı tüplere kan örnekleri alındı ve doku örnekleri ise naylon poşetlerde -20 oC’de saklandı. Histolojik inceleme için alınan karaciğer ve bağırsak doku örnekleri ise %10’luk formaldehit solusyonunda tespit edildi. Plazma Total Antioksidan Düzeyleri gruplara göre kıyaslama yapıldığında, kontrol grubunun TAS düzeylerinin CAPE uygulanan gruba göre 11. ve 21. günlerde istatistiksel olarak yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.001). Plazma Total Oksidan düzeyleri gruplara göre kıyaslandığında, CAPE uygulanan grubun TOS düzeylerinin kontrol grubuna göre 11. günde istatistiksel olarak önemli düzeyde artmış olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Plazma progesteron düzeyleri gruplara göre kıyaslandığında, CAPE uygulanan grubun kontrol grubuna göre progesteron düzeylerinin 21. günde istatistiksel olarak yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Deney süresi boyunca CAPE uygulanan gruplar ve kontrol gruplarındaki hayvanların batındaki yavru sayıları arasında istatistiksel olarak bir farklılık gözlemlenmemiştir. Ovaryum Dokusu Total Antioksidan düzeyleri gruplara göre değerlendirildiğinde CAPE grubunun TAS düzeyinin 11. günde kontrol grubuna göre istatistiksel olarak önemsiz olduğu belirlenmiştir. 21. günde CAPE grubunun TAS düzeyinin kontrol grubuna göre istatistiksel olarak önemli düzeyde yüksek olduğu tespit edilmiştir (p<0.05). Ovaryum dokusu Total Oksidan düzeylerinde gruplara göre kıyaslandığında, 11. günde kontrol ve CAPE grupları arasında istatistiksel olarak önemli bir farklılık tespit edilmedi. TOS düzeylerinin 21. günde CAPE grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak oldukça yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). Uterus dokusunda TAS seviyesisinde meydana gelen değişiklikler gruplara göre karşılaştırıldığında 11. günde CAPE grubunda kontrol grubuna göre istatistiksel olarak önemli düşüş tespit edilmiştir (p<0.001). Kontrol grubu ile CAPE grubu arasındaki TAS düzeylerinde belirlenen farklılık 21. günde istatistiksel olarak önemli bulunmamıştır. Uterus dokusu Total Oksidan düzeylerinin gruplara göre kıyaslanması yapıldığında 11. günde kontrol grubunun TOS düzeylerinin CAPE grubuna göre istatistiksel olarak daha yüksek olduğu (p<0.01), 21. günde ise gruplar arasında istatistiksel olarak önemli bir fark olmadığı tespit edilmiştir. Karaciğer ve bağırsak dokularında yapılan histopatolojik incelemede bir değişiklik tespit edilmemiştir. Sonuç olarak, CAPE uygulaması gebelik döneminde serbest radikal oluşumu üzerine plazma ve dokuda önemli bir değişikliğe sebep olmazken, yavru canlılığının sürdürülmesi ve gebeliğin sonlandırılmasında etki gösterebileceği kanaatine varılmıştır.
Bu çalışma ile, L-NAME hipertansif ratlarda ACE İnhibitörü (ACE inh.) ile birlikte L – karnitin ve Co-enzim Q10 verilmesinin oksidan-antioksidan sistem üzerine etkilerinin araştırılması amaçlandı. Bu amaçla, ağırlıkları ortalama 200 – 250 gr olan 8 haftalık Spraque-Dawley cinsi 80 rat kullanıldı. Hayvanlar 1 kontrol ve 3 deney grubu olmak üzere, her grupta 20 rat bulunan 4 gruba ayrıldı. Çalışmaya başlamadan önce tüm gruplara 10 gün süreyle intraperitonel olarak 75 mg/kg L- NAME verilerek hipertansiyon oluşturuldu. Hipertansiyon oluşturulduktan sonra, Kontrol grubundaki ratlara (n=20) %0.9 NaCl uygulaması yapılırken, ACE inhibitörü grubundaki ratlara i.p olarak sadece 10 mg/kg ACE inh., ACE inh. + L-karnitin grubundaki ratlara (n=20) i.p. olarak 10 mg/kg ACE inhibitörü ile birlikte 100 mg/kg L-karnitin, ACE inh. + Co-enzim Q10 grubundaki ratlara (n=20) i.p. olarak 10 mg/kg ACE inhibitörü ile birlikte 100 mg/kg Co?enzim Q10 verildi. Tüm gruplardan 10’ar rat 2. ve 4. haftaların sonunda dekapite edildi. İntrakardiyal yolla EDTA’lı tüplere kan örnekleri alındı ve doku numuneleri ise naylon poşetlerde -20 oC’de saklandı. Plazma total oksidan düzeyleri gruplara göre kıyaslama yapıldığında 14. günde kontrol grubu ile ACE inh. grubu arasında istatistiksel olarak herhangi bir farklılık tespit edilmezken, ACE inh. + L ? Karnitin ve ACE inh. + Co ? enzim Q10 grubunun totak oksidan düzeyinin kontrol ve ACE inh. grubuna oranla daha düşük olduğu belirlenmiştir (p < 0.01). 28. günde ise kontrol grupları ile deney grupları arasında istatistiksel olarak herhangi bir farklılık tespit edilmemiştir. Plazma total oksidan düzeyleri grupların kendi içinde günlere göre kıyaslandığında, hem kontrol grubunun hem de ACE inh. grubunun plazma oksidan düzeyinin 28. günde 14. güne oranla daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p< 0.01). Plazma total antioksidan düzeyleri gruplara göre kıyaslandığında, 14. günde deney gruplarının plazma total antioksidan düzeylerinin, kontrol grubuna oranla daha yüksek olduğu belirlenmiştir (p<0.05). 28. günde ise gruplar arasında istatistiksel olarak bir farklılık tespit edilmemiştir. Gruplar kendi içinde günlere göre kıyaslandığında, deney gruplarının plazma antioksidan düzeylerinin 28. günde 14. güne oranla düşmüş olduğu belirlendi (p<0.01). Kalp dokusu total oksidan düzeyleri gruplara göre değerlendirildiğinde hem 14. günde hem de 28. günde deney gruplarının kalp dokusu total oksidan düzeylerinin kontrol grubuna oranla daha düşük olduğu, bu düşüşün ACE inh. + L-Karnitin uygulanan grupta istatistiksel olarak daha belirgin olduğu görülmüştür (p<0.001). Grupların kalp dokusu total oksidan düzeyleri kendi içinde günlere göre kıyaslandığında, ACE inh. ve ACE inh. + Co ? enzim Q10 gruplarında 28. günde 14. güne göre düşme görülürken (p<0.05), kontrol ve ACE inh.+ L-Karnitin grubunda artış olduğu belirlendi (p<0.05). Kalp dokusu total antioksidan düzeyinde meydana gelen değişiklikler gruplara göre kıyaslandığında, hem 14. günde hem de 28. günde deney gruplarının kalp dokusu total antioksidan düzeylerinin kontrol grubuna göre daha düşük olduğu belirlendi (p< 0.001). Kalp dokusu total antioksidan düzeyleri grupların kendi içinde günlere göre kıyaslandığında istatistiksel olarak önemli bie değişiklik belirlenmedi. Sonuç olarak, L-NAME hipertansif ratlarda ACE inhibitörü ve bununla birlikte L- karnitin veya Co enzim Q10 verilmesinin ratların oksidan düzeylerini düşürücü ve antioksidan düzeylerini koruyucu rol oynadığı ve bu özellikleri dolayısıyla L-karnitinin ve Co-enzim Q10'nun hipertansiyonda kalbi ve damar sistemini serbest radikal hasarından koruyarak, oluşacak ikincil problemlerin şiddetini azaltabilecekleri kanaatine varılmıştır.


Yorum yaz