
-
Yeditepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- +90 216 578 0000
- http://www.yeditepe.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ. DR. MESUT HAKKI CAŞIN
Üniversite: Yeditepe Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Tarih (TR)
2. Savunma (TR)
3. Denizaltı (TR)
4. Deniz cephesi (TR)
5. Sea front (EN)
6. Submarine (EN)
7. Defence (EN)
8. History (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
İkinci Dünya Savaşı Atlantik Deniz muharebelerinde denizaltının rolü
Almanya, ?kinci Dünya Savası süresice Suüstü Harbinden ziyade denizaltı yapımına ağırlık vermistir. Harp basladığında Almanya’nın elinde etkin durumda 57 denizaltı vardı. Harbin ilk yılı içinde, Alman tersanelerinde 100 adet, ikinci yılında ise 200 adet denizaltı insa edilmisti. 1943 yılı basında Almanların elindeki denizaltı sayısı 68 adedi ?talyanlarda olmak üzere 485’in üzerindeydi. 1939?45 yılları arasındaki 68 aylık mücadele sonunda, ?ngiliz, müttefik ve tarafsız olmak üzere batan 21 milyon ton tutarındaki 4786 gemiden 2775 tanesi denizaltılar tarafından imha edilmisti. Denizaltıların sağladıkları bu hasılatta harbin aylık kayıp ortalaması 40 adetti. Ancak müttefik donanmasının teknolojik alandaki ivmeli çalısmaları Denizaltıların sonunu hazırlamıstır. Radar ve sonarın bulunması Denizaltıların eskisi kadar sürpriz bir silah olarak kullanılamamasına sebebiyet vermistir. Bu da tezimizin önemli tespitlerinden olup, savas süresince 781’in üzerinde Alman, 85’in üzerinde ?talyan denizaltısı imha edilmistir. Aylık ortalama 13 adettir. Bütün harp boyunca, Atlantik içinde ve bu okyanusu kateden rotalarda, ?ngiliz kontrolü altındaki konvoylarda 75.000 ticaret gemisine refakat gayreti tahsis edilmis, bu konvoyların içinden 574 gemi denizaltı hücumları sonucunda batırılmıstır. Konvoy gemilerinden her 131 tanesi varıs limanına salimen intikal ederken 1 tanesi denizaltı hücumları ile batırılmıstır. ?kinci Dünya Savası süresince denizaltı kendini kanıtladı. Denizaltı gemisi savastan sonra denizaltı silahı olarak kabul gördü. Stratejik bir silah oldu. Balistik füzelerin ortaya çıkmasından sonra ise dünyada aranan en önemli silah haline geldi.
The impact of the electronic intelligence-ELINT -in the future battlefield Elektronik istihbaratın gelecek harp ortamına etkileri
ÖZET Askeri operasyonlarda, elektronik teknolojinin önemi gittikçe artmaktadır. Çıkacak herhangi bir sorunda düşman hakkında bilgi elde etmek çok önemlidir. Basitçe gelecek savaşlarda bilgi belirleyici rol oynayacaktır. Komuta-kontrol savaşı ve elektronik savaş bilgi savaşlarının en önemli kısmım teşkil etmektedir. Elektronik savaşm en geniş anlamda uygulanmasında elektronik istihbarat gittikçe artan oranda rol üstlenmektedir. Uydular, insansız hava araçları, gemiler, uçaklar ve kara araçları elektronik istihbarat için platform olarak kullanılmaktadır. Gelecek savaşlarda etkin olabilmek için taktik, operatif ve stratejik seviyedeki planlamalarda istihbarat etkin kullanılmalıdır. Düşmana karşı etkili komuta-kontrol için istihbarat çok önemlidir. Vazifenin ifası için zamanında sağlanan istihbarat inisiyatif kazandırır. Zamanı geçmiş ve doğru olmayan bilgi komutanın vazifesini yapmasına engel teşkil eder. Elektronik istihbarat sensörleri komutana doğru ve zamanında bilgi sağlarlar. Gelecek savaşlarda bilginin transferi, işlenmesi ve depolanması için bilgi teknolojilerinin otomasyonunun sağlanması zorunludur. Elektronik istihbarat komutana düşmanlarından daha hızlı planlama ve manevra yapabilmesi için önemli bir rol oynayacaktır. Muhabere ve elektronik istihbarat sensörleri hedefin çok kısa sürede doğru tespitini yapacaklardır. Hava, deniz ve karadan elektronik istihbarat hala kullamlmaktadır. Gelişmekte olan uydu ve insansız hava araçları üzerinden elektronik istihbarat faaliyetleri ise gelecek savaş ortamında daha etkili olacaklardır. Diğer elektronik istihbarat platformları da geliştirilerek kullanılmaya devam edilecektir. Askeri hedeflere ulaşabilmek için ileri teknolojik gelişmeler çeşitli farklılıklar sunmaktadır. Müttefiklerle ve sivil sektör ile sıkı işbirliği içerisinde bulunmak, askeri harcamaların en alt seviyede tutularak hedeflere ulaşmanın en üst düzeyde gerçekleşebilmesi ve potansiyel düşmanlara karşı üstünlük sağlanabilmesi için hayati öneme sahiptir. xvı
Rethinking modern international collective security and the road ahead of transformation of NATO Uluslararası modern kolektif güvenlik düşüncesinin yeniden düşünülmesi ve NATO’nun dönüşüm sürecinin önündeki yol
ÖZET Kolektif güvenlik “Hepimiz birimiz, birimiz hepimiz” için düşüncesi olarak kısaca tanımlansa da, kolektif güvenlik kolektif olarak kendini düzenleme olarak tanımlanabilir; bir devletler grubunun sistemin kurallarına uymayan herhangi bir üyeyi kolektif olarak cezalandırma konusunda anlaşarak güvenlik tehditlerini azaltmaktır. Tarih boyunca Kolektif Güvenlik düşüncesi ittifaklar ve barış için hayati önemi olmuştur. Aydınlanma düşünürlerin çalışmaları ve özellikle Immanuel Kantin Kalıcı Barış kitabı ile kolektif güvenlik düşünceleri insanlığa bir çare olarak ortaya çıkmıştır. Uluslararası sistem içindeki modern anlamdaki ilk kolektif güvenlik sistemi Milletler Cemiyeti ile uygulamaya konmuştur. Fakat kolektif güvenlik sisteminin gerekleri Milletler Cemiyeti ve Birleşmiş Milletler denemelerinde yeterli ölçüde gerçekleştirilmemiştir. Soğuk Savaş döneminin çift kutuplu doğası ülkeleri kolektif savunma organizasyonlarının koruyucu şemsiyesi birleşmeye zorlamıştır. Ayrıca BM de görev tanımında barışı koruma operasyonlarına öncelik vermiştir. Berlin Duvarının yıkılmasıyla birlikte kolektif güvenlik kavramı Birinci Körfez Savaşında yeniden canlanmıştır. Fakat Soğuk Savaş sonrası dönemin dengesiz siyasal kimliğietnik ve dini ayrılıkçı şiddet hareketlerinin Balkanlar-Kafkaslar-Ortadoğu eksenlerinde yayılmasına sebep olmuştur. Bu yeni çatışma boyutu kolektif güvenlik sorumluluğunu bölgesel güvenlik organizasyonlarına öncelik vermeye zorlamıştır. NATO yeni görevini bu gündemi içinde yeniden tanımlayarak,transformasyon sürecini,yeni stratejik konsepte uygun olarak tanımlamış ve barışı zorlama harekatlarına iştirak etmiştir Bu akademik araştırmanın amacı, NATO’nun dönüşüm süreci kapsamında kolektif güvenliğin gelişimini analiz etmek ve olası gelişmeleri tanımlayabilmektir. vurgulamak ve göstermektir. Bu bağlamda, çalışmanın kapsamı kolektif güvenliğin evrimini eski çağlardan günümüzdeki NATO’nun dönüşümüne kadar alan kronolojik süreci kapsamaktadır.Ayrıca, kolektif güvenliğin kuramsal prensipleri,uluslarasrı ilişkiler mantığı açısından irdelenmiştir. Günümüzün kolektif güvenlik operasyonlarının politik gerçeklerinin anlaşılması bu bağlamda incelenmiştir. Son olarak NATOnun dönüşümü sürecinde başlıca Barışı Destekleme Operasyonları kolektif güvenlik operasyonlarının ardındaki gerçekleri ve NATO’nun Avrupa ayağındakiyeni gelişmeler ele alınarak gelecekteki araştırmalara yararlı olabilmek hedeflenmiştir. 15
Reinventing the art of strategic leadership and planning future Stratejik liderlik sanatının yeniden keşfi ve geleceği planlama
ÖZET Uluslararası sistemde dinamikleri hızlanan küreselleşme süreci, güvenilir stratejik liderlik kavramının ihtiyaç ve öneminin artışına neden olan yeni bir değişimi ön plana çıkarmıştır. İnsanlık medeniyeti kadar uzun ve köklü bir geçmişe sahip bulunan stratejik liderlik kavramının, 21. yüzyılın değişen koşulları içerisinde sağlam temeller üzerinde yeniden tanımlanması ve geleceğin planlanmasmdaki rekabet koşullarında ön alabilmek; çağdaş toplumların öncelikli hedefleri arasında yer almaktadır. Nitekim, stratejinin değişen koşullar altındaki derinlikte analizi; bireyin yaratıcılığmdaki beceri, maharet, ve yenilik hırsının açığa çıkanlabilmesinde disiplin anlayışının da harmonizasyonunu gerekli kılmaktadır. Kurumsal anlamda işletmelerin başarıları ise, örgütsel disiplinin muhafazası, bekanın güçlenmesi ve rekabet yeteneğinin güçlü ve sürekli hale gelmesini sağlamaktadır. Liderlik sanatını; bilgi, tecrübe, istihbarat ve analiz, disiplin, eğitim, finans ve yaratıcı düşüncenin bir araya gelmesiyle oluşur. Geleceğin bilinmezliği düşünüldüğünde, planlama ve organizasyonların ihtiyaçlarını birlikte düşünmek gereksinimi doğmaktadır. Bu itibarla, liderin gündelik yaşamın ötesindeki çalkantılı koşullar altındaki zorlu problemlere çözüm getirmesi, toplumun ve fertlerin beklentilerine cevap verebilmesi, yeniliklere açık ve yaratıcı düşünce aksiyonlarını harekete geçirebilmek yeteneği ile doğru orantı içinde olduğu gözlenmektedir. Geleceği görebilmek oldukça güçtür. Gelişen dünyada gelecekte karşılaşabilinecek olağanüstü durumlar için her zaman hazır olunmalıdır. Disiplin de çok önemli bir faktördür. Liderlerin stratejik kararları doğru ve en iyi şekilde almalarını kolaylaştırır. Bu akademik çalışmanın amacı, stratejik liderlik hakkındaki bilgilerin analiz edilebilmesini sağlamaktır. Bu maksatla, strateji, planlama, yönetim ve liderlik konularına da yer verilmeye çalışılmıştır. Bu araştırma, genel olarak, liderliğin geçmişinin ve bugününün incelenmesi dikkate alınarak, liderliğin tarihi, strateji teorisi, askeri yapısı, hedefleri, temelleri, yönetim ve planlama ile olan ilişkileri, stratejik planlama modelleri, organizasyonlara bilgi girişi ve değerlendirilmesi, dünya çapındaki gelişimi, fırsatları, teknoloji, liderlik stratejileri, beklenmedik krizlerle baş edebilme ve de en önemlisi geleceği görebilme ve planlama konularında genel bir fikir verebilmeyi amaç edinmiştir. XXI
Changing USA’s foreign policies in the Middle East region A.B.D.’nin Ortadoğu bölgesinde değişen dış politikası
ÖZET Günümüzde Yakındoğu ve Ortadoğu terimleri birbirleri yerine kullanıla gelmektedir, fakat genel olarak Ortadoğu terimiyle; Türkiye Ürdün, Lübnan, İran, Irak, İsrail, Yemen, Kuveyt, B.A.E., Mısır, Suudi Arabistan ve Arabistan Yarımadası’ndaki bağımsız diğer devletler dikkate alınmaktadır. Bu bölge Amerikan stratejistleri için çoğu zaman bir baş ağrısı bazen de bir kabus olmuştur ve Truman’ dan Bush’a kadar bütün Amerikan başkanları kendi politikalarını uygulamışlardır. Amerika Birleşik Devletleri Ortadoğu Bölgesi ‘nde beş temel çıkara sahiptir; Özellikle Arabistan Yarımadası olmak üzere bölgenin petrolü; İsrail Devleti’nin bekası ve güvenliği; Diğer güçlerin bölgeye hakim olmasının engellenmesi; Kitle imha silahlarının yayılmasının engellenmesi veya en azından yönetilmesi; imkan dahilinde, güç kullanarak sınırların değişiminin kabul edilemezliği, uluslararası antlaşmazlıkların barışçı yollardan çözümü ve self-determinasyon hakkı. Bu çıkarların hepsi, tek başına ele alındığında Amerika Birleşik Devletleri’ne Ortadoğu’nun geleceği ile ilgili hayati endişe vermektedir. Bu sorunlar bir araya getirilir, ve çözülemeyen Arap-İsrail antlaşmazlığmdaki büyük değişkenlikte düşünülürse, bütün bunlar Ortadoğu Bölgesi ‘ni Amerikan çıkarları göz önüne alındığında, dünyadaki en önemli ve en tehlikeli bölge haline getirmektedir. Tez özellikle İsrail, petrol ve Körfez Savaşı politikaları olmak üzere Amerika’nın sofistike ve aynı zamanda şaşırtıcı Ortadoğu politikasını incelemeye çalışmaktadır. XIX
Türk denizcilik tarihindeki Rus baskınlarından İzmir yakınlarındaki Çeşme Baskını (1770) ve Sinop Baskını (1853) ile ikisinin arasında yaşanan Yunanistan’daki Navarin (1827) felaketleri ibret alınması gereken üç önemli olaydır. Bu tez çalışması giriş dahil toplam 13 bölüm halinde düzenlenmiştir. Giriş kısmında, Osmanlı donanmasına yeni gemiler inşa ederek güç katmanın yanısıra, İzmir’de üs görevi yapan Çeşme’nin ve Karadeniz’de üs görevi yapan Sinop’un, kuruluşundan itibaren askeri ve iktisadi açıdan öneminin açıklanmasına çalışılmıştır. Birinci bölümde Çeşme ve Sinop’un tarihsel altyapısı detaylı bir şekilde incelenmiştir. İkinci bölümde ise Osmanlı-Rus ilişkilerinin XVIII. yüzyılın ikinci yarısından 1853 harbine kadar olan seyrine göz atılmış, savaşların ve baskınların çıkmasına neden olan hadiselere yer verilmiştir. Üçüncü bölüm, Çeşme Baskını’na ayrılmış ve bu olayın meydana gelmesine neden olan sebepler, baskının gelişimi ve oluşu ile baskın sonucunda Osmanlı Devleti’nde ve Rusya’da meydana gelen yurtiçi ve yurtdışındaki yansımaları hakkında detaylı bilgi verilmiştir. Dördüncü ve beşinci bölümler ise Sinop Baskını’na ayrılmıştır. Bu bölümde baskın öncesinde Rus Donanmasının Karadeniz’de icra ettiği faaliyetlere detaylı olarak yer verilmiş olmakla beraber Osmanlı Donanmasının baskına karşı çaresiz kalışının sebepleri de dikkatle incelenmiştir. Son olarak diğer bölümlerde ise baskınların geniş çapta değerlendirilmesinden sonra hadiselerin sonuçlarına ilişkin detaylı bir netice yazılmıştır.
Analysing European Union maritime transport policy Avrupa Birliği deniz taşımacılığı politikasının analizi
Avrupa Birliği, üç tarafı denizler ile kuşatılmış, bir yarımadayı andıran coğrafi yapısıyla, bunun sosyal, ekonomik , siyasi ve jeo-stratejik etkilerini bünyesinde oldukça güçlü bir şekilde barındırmaktadır. Topluluk, deniz taşımacılığının ve deniz ticaretinin önemine paralel olarak bu alandaki yapısal çalışmalarına değişen ve gelişen ekonomik ve sosyal koşullarıda göz önüne alarak hızla devam etmektedir. Elbette küresel anlamda farklı tehdit algılamalarının ortaya çıkması ile birlikte, deniz emniyeti ve deniz güvenliği konularında da, gelişen teknolojiler yardımı ile yeni düzenlemeler yapılmaktadır. Avrupa Birliği komisyonu ve Topluluğa üye Devletler, Devlet yardımı yapılmaz ise topluluk filosonun çok azalacağına ve bundan dolayı AB’nin dış ticaret yüklerini taşıma hususunda başka filolara bağımlı olacağını düşünmektedirler. Bu sebeple denizcilik sektörüne yapılan Devlet yardımları, komisyon tarafından resmen kabul edilmetedir. Deniz taşımacılığına bağımlı olan AB’nin, dış ticaretinin % 90′ ından fazlası ve iç ticaretinin % 43’ü deniz yolu ile gerçekleştirilmektedir. Bu anlamda, deniz taşımacılığının güvenliği ayrı bir önem taşımaktadır. Avrupa Birliği, iç sularında dolaşan bütün gemilerin kontrolünün sağlanması ve Uluslararası Denizcilik Örgütü’nün (IMO) kurallarının pratikte hayata geçirilmesi için ortak yaklaşımlar üretmektedir. Komisyon’un 2000 yılında hazırladığı Erica I ve Erica II isimli yönergeleri, deniz taşımacılığı güvenliği ile ilgili aldığı önlemlerden birkaçını oluşturmaktadır. Topluluk, Deniz emniyeti konusunda, denizcilik politikasını IMO konvansiyonlarına ve kurallarına dayandırmakla beraber, Avrupa’nın çıkarlarını gözetmek için Uluslararası kuruluşlardaki konumunu güçlendirmeyi planlamaktadır. Bu değerlendirmelerden yola çıkılarak yapılan araştırmadaki amaç, Avrupa Birliği’nin denizcilik politikası alanındaki uygulamaları, almış olduğu Topluluğu bağlayıcı kararları ve bunların gelişen koşullar karşısında revize edilmiş değişiklikleri hakkında insanları bilgilendirmek, deniz taşımacılığındaki evriminin tarihsel gelişimi hakkında detaylı olarak fikir vermek, deniz taşımacılığı alanındaki politikalarının genel özelliklerini ve gelişimini etkileyen faktörleri tanıtmaktır. Yapmış olduğum akademik tez çalışmam, hem teknik hemde siyasi kullanıma yönelik bilgiler ışığında, Avrupa Birliği’nin deniz taşımacılığı alanındaki politikalarını anlamak hususunda önemli bir anahtar doküman olacaktır.
Emerging Chinese foreign and defence policy in Asia-Pasific Çin’in Asya-Pasifikteki dış güvenlik politikası
ÖZET Çin Dış Politikasının mevcut ve gelecekteki muhtemel durumunu daha iyi anlayabilmek ve bazı tahminlerde bulunabilmek için, öncelikle bu ülkenin politik yapılanması ve dış politika karar alma organlarının çalışma dinamiklerini bilmek gerekmektedir. Bu çalışmada Çin’in en önemli karar alma organı olan ulusal lider ve onun çekirdek kadrosu(nuclear circle)ndan başlayarak daha aşağıdaki seviyelere kadar dış politika karar alma mekanizmaları incelenmiştir. Ayrıca rejimin güvencesi konumundaki “Halkın Özgürlük Ordusu” (PLA) ile sivil yapılanma arasındaki ilişkiler çeşitli boyutları ile incelenmiştir. Son olarak da; Çin’in diğer ülkelerle yürüttüğü ekonomik ilişkiler ve Asya-Pasifik’teki üç büyük devletle(Rusya,Japonya, ABD) olan dış politikası Çin Halk Cumhuriyetinin kurulduğu tarih olan 1949 ‘dan günümüze kadar incelenmiştir. IX
ÖZET 6 Haziran 1944 yılında Amerikalı ve İngiliz askerler Operation Overlord’u harekete geçirmek için tarihteki en muhteşem çıkarma harekatını sergilediler. Normandiya Harekatı, İkinci Dünya Savaşı’nın en kararlı batı savaşıydı. Avrupa’nın Müttefiklerce işgaliydi, Harekat 6 Haziran 1944 gece yarısından tam on beş dakika sonra başladı. Bu daima D-Day olarak hatırlanacak günün ilk saatiydi. Bu anda özellikle Amerikan 101. ve 82. Hava İndirme Tümeni’nden seçilmiş kişiler Normandiya üzerine indi. Beş dakika sonra da İngiliz 6. Hava İndirme Tümeni bu noktanın elli mil uzağına uçaklardan atladılar. Müttefik Hava İndirme Tümenleri Normandiya savaş alanının sınırlarını belirlediler. Onların arasında ve Fransız sahili boyunca beş işgal sahili bulunmaktaydı: Utah, Omaha, Gold, Juno ve Sword. Günün ilk ışıklarından önce karanlıkta paraşütçüler Normandiya’nın çalılıkları ile mücadele ederlerken muhteşem donanma bu sahillere yaklaşmaya başladı. İki binden fazla asker, denizci ve sahil koruma görevlisi taşıyan yaklaşık beş bin gemi vardı. Sabah 6.30’ta işgalin ilk dalgasında asıl deniz ve hava bombardımanı olmadan önce birkaç bin kişi su içerisinde güçlükle sahile doğru ilerliyordu. Bugün, biz anlıyoruz ki, 6 Haziran 1944’te ilk Müttefik askeri sahile ayak basmadan önce Ruslar Almanların en iyi ordularını yenmiş, yaklaşık iki milyon kişiyi öldürerek batı savaşına kararlı bir yardımda bulunmuşlardır. Alman askerlerinin Kanal sahilini savunmadaki kötü kalitesi hakkında bir çok şey yazıldı. Ancak, bu aynı kişiler her yerde Müttefik’lerin D-Day amaçlarını elde etmesini engellemişler ve Amerikalıları Omaha sahilinde yenilginin eşiğine getirmişlerdir. Bundan sonraki olaylar sadece askeri bir tarihten ibaret değildir. Bu insanlığın bir olayıdır: Müttefik kuvvetlerin savaştıkları düşmanın ve D-Day’in kanlı karmaşası içinde kendini bulan sivillerin olayıdır. Savaşın başladığı gün Hitler’in dünyayı kuşatan çılgın ve delice tavrını da sona erdirmiştir. XII
Mediterranean security role of NATO NATO’nun Akdeniz güvenlik rolü
ÖZET Değişen global çevrede güvenlik anlayışındaki ve tehdit unsurları ile önemlerindeki değişimlerden dolayı daha önceden ön planda olmayan bazı bölgeler ön planda olmaya başlamış ve bu da uluslararası örgütlerin bu bölgelerle ilgilenmesine sebep olmuştur. Sovyetler Birliği’nin yıkılmasından sonra Avrupa’nın doğu tehdidi kalkmıştır. Bu tehdidin kalkması ile üyelerinin çoğunluğu Avrupa’da olan NATO, özellikle bölgenin istikrarı ve banş içerisinde yaşaması için bazı bölgelerle diyaloglarını arttırmıştır. Bu bölgelerden birisi de Akdeniz’dir. Bölgedeki tehdit unsurlarının (terör, göç, kitle imha silahları, hızlı nüfus artışı gibi) artmasıyla birlikte de NATO özellikle yakın çevresinin emniyetine verdiği önemi arttırmıştır. NATO için güvenlik anlamında değeri çok büyük olan Akdeniz’le “özellikle Kuzey Afrika ve bazı Orta Doğu ülkeleriyle” ilişkiler arttırılmaya başlanmış ve bu bağlamda bazı diyaloglar oluşturulmuştur. Bu çalışmada özellikle Akdeniz’in kimliğini, güvenlik anlayışının bu bölgede yaşayan ülkelerce nasıl algılandığını, bölgeye ve bölgenin dışına etkilerini, özellikle Kuzey Afrika ülkelerinin Akdeniz’in güvenliğine negatif yönde etki edebilecek unsurlarını ve bu bağlamda NATO’nun Akdeniz ülkeleriyle diyalogunu, bu diyaloga karşı bölgelerden gelen tepkileri ve NATO’nun Akdeniz’e yönelik geleceğe yönelik alması gereken bazı unsurları anlatmaya çalıştım. Bu akademik çalışmanın amacı; üyesi bulunduğumuz NATO’nun takip etmeye çalıştığı Akdeniz politikasını, siyasal-askeri yönleri ile analiz edebilmektir. Çünkü aynı zamanda Akdeniz coğrafyasında yaşadığımız için, bu bölgedeki olumlu yada olumsuz değişimler bizi de etkilemektedir. Bölgedeki güvenlik sorunu her Akdeniz ülkesi gibi bizi de etkileyecektir. XV


Yorum yaz