
-
Yüzüncü Yıl Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü
- +90 444 5 065
- http://www.yyu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ. DR. HÜSEYİN SUBHİ ERDEM
Üniversite: Yüzüncü Yıl Üniversitesi
Bölüm: Sosyal Bilimler Enstitüsü

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Sezgi (TR)
2. Felsefi düşünce (TR)
3. Epistemoloji (TR)
4. Bergson, Henri (TR)
5. Wittgenstein, Ludwig (TR)
6. Kıta felsefesi (TR)
7. Hermeneutik (TR)
8. Habermas, Jürgen (TR)
9. Gelenekler (TR)
10. Gadamer, Hans (TR)
11. Bergson, Henri (EN)
12. Epistemology (EN)
13. Philosophical thought (EN)
14. Intuition (EN)
15. Analytical philosophy (EN)
16. Problem of understanding (EN)
17. Language (EN)
18. Language games (EN)
19. Gadamer, Hans Georg (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Henri Bergson felsefesinde sezginin yeri
H. Bergson felsefesinin temel karakterlerini izah etmeye çalıştığımız bu çalışmamızda, öncelikle O’nun hayatını, düşünce atmosferini ve bu atmosferin oluşumuna önayak olan fikir çevresini ele almaya özen gösterdik çalışmanın tabiatı gereği sonraki aşamalarda Henri Bergson’un sezgi temelli epistemolojisini ve ayrıca bilginin imkân ve olanaklarını biraz da O’nun nazariyesinden vermeye çalıştık. Tezimiz genel itibariyle şu dört evreden oluşturuldu: Birinci evrede Henri Bergson’un hayatı, eserleri ve düşünce çevresi ele alındı. Bergson’un yaşadığı çağdan günümüze fikirlerinin etkisi salt felsefi değil, bunun yanında diğer bilim dallarıyla da ilintilendirilerek sürmüştür. Bu yüzden O’nun yaşadığı çevre ve fikri gelişimini değerlendirmek Bergson felsefesinin açılımını ortaya koymak bakımından önemli görüldü. İkinci evrede Henri Bergson’un felsefesinin genel konsept içindeki yeri ve işlevine değinildi. Bu kısımda O’nun görüşlerinin mihverini oluşturan sezgi anlayışının genel felsefi düşünüşünün karakteristiğini nasıl belirlediği ve felsefi görüşlerinin tarz olarak nasıl yansıdığı, hangi ekollerle bağdaştığına ya da etkide bulunduğuna değinildi. Üçüncü evrede H. Bergson’un epistemolojisinin çağında baskın olan anlayışla mukayesesi ve onun baskın olan epistemolojik temellendirmeye getirdiği eleştiriler ele alınarak ve böylece sezgi temelli epistemolojisinin genel yayılımı ortaya konarak sezgi ve buna dayalı metafizik’in temellendirilmesinin hangi bağlamda gerçekleştirildiği görüldü. Dördüncü evrede O’nun epistemolojisi daha olgun ve sofistike biçimde ortaya konuldu. Bergson’un düşüncesini orijinal kılan ve sezginin insan gerçekliği içinde nasıl gerçeklik kazandığı ve serimlendiğini ortaya koyan çözümlemeleri ele alınıp irdelendi. Özellikle bilincin yapısı, buna dayalı olan bilimsel yöntemin saptanması Bergsoncu epistemolojinin gerçekliği nasıl temellendirdiği ve bu temellendirmede sezginin rolü ve işlevi üzerinde duruldu. Nihayet Bergsoncu epistemolojinin üzerine inşa edildiği sezgi kavramının yaşamı, zamanı, yaşamsal sürecin içindeki fonksiyonu nasıl etkilediği ortaya kondu.
Anlama ve gelenek : Gadamer’in felsefi hermeneutiğinde anlamada geleneğin rolü sorunu
Hermeneutik, insan eli ve düşüncesinden çıkmış her türlü etkinliği anlama ve yorumlama faaliyeti olarak tanımlanabilir. Kadim bir geçmişe sahip olan hermeneutik, günümüzde her alanda etki alanını genişleterek kabul görmeye başlamıştır. Gadamer’in geliştirdiği felsefi hermeneutik ise hermeneutik gelenekte bir dönüm noktası olmuştur. Bu çalışmada Gadamer’in felsefi hermeneutiğinde anlama-gelenek ilişkisinin hermeneutik temelleri ve sonuçları gözler önüne serilmeye çalışılmıştır. Ayrıca anlama-gelenek ilişkisinin yol açtığı bazı problemler tartışılmıştır.
Dil, Antik Yunan’dan beri gerçeklikle bağıntı içinde olmuştur. ?Dil ile dünya arasındaki bağıntı nedir?? sorusuna ortaçağ filozofları düşünmenin yapısı içinde yanıt aramışlarıdır. Günümüzde ise dil felsefesi tartışmalarına Wittgenstein’ın erken ve geç dönem çalışmaları damgasını vurmuştur. Wittgenstein, erken döneminin temel yapıtı olan Tractatus’ta dilin sınırlarını çizmiş ve söylenebilen ile söylenemez olanı belirlemeye çalışmıştır. Bunun için, Wittgenstein dünyayı şeylere değil olgulara ayırmıştır. Böylelikle dil kuramına ontolojik bir dayanak oluşturmuştur. Wittgenstein’ın gerçeklik ve mantık soruşturmaları dilin saydamlığını ortaya koymaya matûftur. Geç döneminin temel yapıtı olan Felsefe Soruşturmaları’nda ise, dilin hiç de saydam olmadığını, bilakis muazzam bir çeşitliliğe sahip olduğunu ortaya koyar. İbn Sina’da metafizik, mantık ve dil birbirine geçmiştir. İbn Sina’da metafizik, olgular ve şeyleri; mantık tözsel gerçekliği; dil ise doğa ile doğa ötesi arasında ayırım yapmadan bir bütün olarak, insanların uzlaşımsal katılımıyla oluşan gerçekliği ortaya koyar. Dolayısıyla İbn Sina, Wittgenstein gibi dünyayı sadece olgulardan ibaret olarak görmediği için, varlık, mantık ve dil meselelerine metafiziksel bir perspektif içinde bakmıştır. Bunun yanı sıra İbn Sina, sözcüğün ya da sözün doğası itibari ile, belirli bir anlama delalet ettiğini söylemiş olmakla beraber, dilin uzlaşımsal olduğuna dikkat çekerek, sözcüğün delaletinde farklılaşmaların olabileceğini vurgulamıştır.


Yorum yaz