
-
Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi
- http://tip.sdu.edu.tr/
- Hiçbir belirt gün hizmet vermektedir.
DOÇ. DR. HASAN RİFAT KOYUNCUOĞLU
Üniversite: Süleyman Demirel Üniversitesi
Bölüm: Tıp Fakültesi

ÇALIŞMA ALANLARI

1. Sinir ağı (TR)
2. Huzursuz bacak sendromu (TR)
3. H refleksi (TR)
4. Elektrofizyoloji (TR)
5. Parkinson hastalığı (TR)
6. Electrophysiology (EN)
7. H reflex (EN)
8. Restless leggs syndrome (EN)
9. Nerve net (EN)
10. Parkinson disease (EN)
YÜKSEK LİSANS VE DOKTORA ÖĞRENCİLERİ
Huzursuz bacak sendromunda elektrofizyolojik yöntemler ile spinal inhibitor motor sistemin değerlendirilmesi Evoluation of spinal inhibitor motor system with electrophysiological methods in restless leg syndrome
Amaç: Çalışmamızda yeni tanı konmuş ve tedavi başlanmamış idiopatik veya demir eksikliği saptanan HBS?li hastalarda H-refleksi (istirahatte ve plantar fleksiyonda), periferik sessiz period, F-Yanıtı incelemeleri yaparak spinal motor sistem eksitabilitesinde elektrofizyolojik bir değişiklik olup olmadığını ve değişiklik olursa bunun tanıya katkıda bulunup bulunmayacağını araştırmayı amaçladık. Materyal ve Metod: Çalışmaya Süleyman Demirel Üniversitesi Genel Polikliniğinde HBS tanısı alan, tedavisiz durumda yaşları 18 ile 68 arasında değişen (ort.±SS=38.67 ±17,39) 15?i bayan 15?i erkek 30 HBS hastası ve yaşları 18 ile 77 arasında değişen (ort.±SS=37.12±16.90) 17?si bayan 13?ü erkek 30 sağlıklı gönüllüden oluşan bir kontrol grubu alındı. Sağ peroneal sinirin uyarımı ve sağ TA kasından, sağ tibialis posterior uyarımla gastrektemeus kasından, median sinir uyarımı APB kayıtla PSP süresi, soleus kasından kayıtla H-refleksi incelemesi ve H-latansı, M latansı H ve M amp. ile H/M oranı bakıldı. Bulgular: İstirahat esnasında bakılan H refleksinde maksimum H amplütüdü ve H/M oranı hasta ve kontrol grupları arasında istatistiksel olarak anlamlı bulundu. Plantar fleksiyon esnasında bakılan H refleksine hasta ve kontrol grubu arasında fark bulunmamıştır. APB, TA, GAST kaslarında yapılan PSP çalışmalarında TA kasında PSP süresinde hastalarda konrol grubuna oranla istatistiksel açıdan anlamlı oranda kısalma saptanıldı F yanıtlarındaki latansları arasında fark olmaması, sinir iletimlerinin normal olması bize periferik sinirlerde pataloji olmadığını düşündürdü. Sonuç olarak bizim çalışmamızda HBS li grupta kontrol grubuna göre TA kasında PSP süresi kısalmış olması ve GAST kasında anlamlı farkın bulunmaması, ancak H Refleksi çalışmasında istirahatte H-amplitüdünün HBS?li grupta kontrollare göre yüksek bulunması ile HBS?lilerde L4-L5-S1 düzeylerinde spinal segmental inhibisyonun azaldığını, fakat L4-L5 segmentlerinde ki inhibisyon azalması ile S1 düzeyindeki inhibisyon azalmasının farklı mekanizmalarla olabileceğini düşündürmüştür. Yorum: Bu çalışma HBS `de spinal düzeyde inhibisyonda azalma olduğunu düşündürmüştür.
Parkinson hastalığında otonomik disfonksiyon
Parkinson hastalığı (PH) esansiyel tremordan sonra en yaygın hareket bozukluğu ve ikinci en yaygın nörodejeneratif hastalıktır. Parkinson hastalarında çoğunlukla problem motor semptomlar (tremor, rijidite, bradikinezi, yürüme güçlüğü, dengesizlik) olmasına rağmen hastalığın non-motor komplikasyonları da oldukça önemlidir. Otonomik disfonksiyon PH’nin en yaygın non-motor özelliklerinden biri olup ortostatik hipotansiyon, siyalore, bağırsak ve mesane disfonksiyonu, seksüel disfonksiyon ve anormal terlemeyi içerir. Otonomik semptomlar neredeyse bütün PH hastalarında hastalığın herhangi bir evresinde ortaya çıkabilir ve hastalığın yüküne katkıda bulunur. Tahmini %90’dan fazla Parkinson hastasında yaşam kalitesi üzerine olumsuz etkisi olan otonom disfonksiyon semptomları bulunmaktadır. Bu çalışmanın amacı, non-invazif elektrofizyolojik otonomik testler olan SSR ve RRIV’i kullanarak PH’de sempatik ve parasempatik sistem fonksiyonunu değerlendirmek, PH’de otonomik semptomları değerlendirmek için geliştirilmiş bir anket olan SCOPA-AUT (Scales for Outcomes in Parkinson’s disease for autonomic Symptoms ) uygulanarak otonomik semptomları ve şiddetini belirlemek. Çalışmamıza Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Nöroloji kliniği ve polikliniği tarafından takip edilen PH tanısını almış 43 hasta ve kontrol grubu olarak yaş ve cinsiyet özelliği çalışma grubuna benzer 43 birey alındı. Parkinson hastalarında, HPV’de maksimum R-R intervali ve SSR amplitüdü ortalaması kontrol grubuna göre düşük, SSR latansı uzun bulundu (p<0.05). HPV'de R-R max-min interval farkı ortalaması, Parkinson hastalarında kontrol olgularına göre anlamlı olarak düşük tespit edildi (p:0,002). Hastalık evresi ile istirahatte ve HPV'de RRVI ve SSR amplitüdleri arasında anlamlı ters bir korelasyon saptandı. OH'si ölçülenlerde (PH:25, kontrol:29), PH hastalarında (%24,0) ortostatik hipotansiyon görülme oranı, hasta olmayanlara (%6,9) göre istatistiksel olarak anlamlı olmamakla birlikte yüksek bulundu. SCOPA-AUT ile yaptığımız değerlendirmede tüm disfonksiyon skorları ortalaması, Parkinson hastalarında kontrol grubuna göre anlamlı derecede yüksek tespit edildi (p<0.05). Hastalık evresi arttıkça, gastrointestinal, üriner ve termo-regülatuar disfonkiyon skorları artmakta, kardiyovasküler, seksüel ve pupilomotor skorları azalmaktaydı. Çalışmamızdaki bulgular eşliğinde mortaliteye ve hayat kalitesine önemli etkisi olan otonomik bozuklukların PH'de çok yaygın olduğu, hastalığın erken evrelerinden itibaren ortaya çıktığı, hastalığın progresyonu ile şiddetlenebileceği sonucuna vardık. Otonomik disfonksiyonu değerlendirmek için SSR ve RRIV gibi noninvazif elektrofizyolojik testler ve otonom disfonksiyon semptomları ve şiddetini değerlendirmede SCOPA-AUT kullanılarak değerli bilgiler elde edilebileceğini gözlemledik.
Diyabetes Mellitus (DM) insülin sekresyonu ve/veya insülin etkisinde oluşan bozukluklar sonucu; organizmanın karbonhidrat, yağ ve proteinden yeterince yararlanamadığı kronik hiperglisemi ile seyreden kronik metabolik bir sendromdur. Hastalığın klasik semptomları poliüri, polidipsi, polifaji veya iştahsızlık, halsizlik, çabuk yorulma, ağız kuruluğu, noktüridir. Diyabetin geç komplikasyonlarından en sık görüleni Diabetik Polinöropati (DPN) dir. Diyabetik nöropatinin varlığının saptanmasında altın bir standart yoktur. Tanı için 5 tanı yönteminde biri uygulanır; bu yöntemler semptom skorlama, fizik muayene skorlaması, kantitaif duysal test (QST), kardiyovasküler otonomik fonksiyon testi (cAFT) ve elektrodiagnostik çalışmalar (EDS) dır. Bizim çalışmamızda Süleyman Demirel Üniversitesi Tıp Fakültesi Endokrinoloji Polikliniğinde DM tanısı ile izlenen ve öykülerinde diğer periferik nöropati yapabilecek nedenler olmayan hastalar çalışmamıza alındı. Olguların demografik bilgilerinin saptanması için Michiagan Diabetic Care Profile anketi temel alınarak hazırlanan ve türkçeleştirdiğimiz anket kullanılmıştır. Olgulara Michigan Neuropathy Screening Instrument (MNSI) testi uygulanmıştır. Olguların ENMG çalışmalarında median, ulnar, peroneal, tibial motor sinir ileti hızları, median, ulnar ve sural duysal sinir ileti hızlarına bakılmıştır. Diyabetik hastaların %83,8’de polinöropati varken, %16,2 ‘sinde polinöropati tespit edilmemiştir. Polinöropatisi olan hastaların yaş ortalaması (59,2 ± 9,8), polinöropatisi olmayanlara (49,0 ± 15,2) göre daha yüksek ve istatistiksel olarak anlamlı tespit edilmiştir. Polinöropatisi olanlarda HbA1c düzeyleri ortalaması (8,5 ± 2,4) olmayanlara (7,4 ± 2,1) göre yüksek ve istatistiksel olarak anlamlı bulunmuştur MNSI toplam skor bakımından polinöropati olup olmaması istatistiksel anlam içermemektedir Polinöropatisi olan hastaların toplam hastalık süreleri ortalaması (10,3 ± 8,1), polinöropatisi olmayan hastalara göre (5,8 ± 4,3) yüksek bulunmuştur Hastalık süresi ve HbA1c arttıkça, ENMG ölçümlerinde bulunan hız, amplitüd düzeylerinin düştüğü latans sürelerinin uzadığı bulunmuştur.


Yorum yaz